Başta İstanbul ve Tekirdağ olmak üzere batıda sel felaketleri yaşanıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü 14 ilin sel tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu açıklarken çekilen sel sularının bıraktığı çamurların içinden cesetler toplanıyor.

Dakika dakika geliyor haberler.

Ölen sayısı artarak devam ediyor.

Ajanslar “İstanbul rezaletin başkenti” başlığıyla haberlerini geçerken, bölgemizde yaşadığımız sel felaketleri gözümün önüne geliyor.

Sel adı üstünde felaket.

Felakete diyecek ne olabilir ki?

Ancak, “önlem” diye bir gerçek var.

1993 yılı mıydı tam anımsamıyorum da, Delihakkı’da insanları selden kurtulmak için çıktıkları  ağaçlardan toplamışlardı iş makineleri ile.

Bu hep devam etti.

1995’de çarşı içini sel aldı götürdü.

Sebebi de, Kaymakamlığın arka bölümündeki dere üzerinin selin getirdiği taş, moloz ve ağaçlarla kapatılmasıydı.

Zonguldak ve Bartın sürekli sel felaketi yaşıyor.

En son 2007 yılında vurdu Ereğli’yi sel.

Kavaklık istikametinde evleri su bastı, sel suladı fare ve yılan taşıdı.

Bunca olay yaşanırken de, sürekli DSİ’nin Kdz. Ereğli’yi sel felaketinden koruyacak olan tersip bentlerinin neden yapılmadığını gündeme taşıdık.

Öyle ya; Kdz. Ereğli’de bir tek tersip bendi var o da Güldere mevkisinde. Yani Pençes deresinin taşıdığı malzemelerin geçişini engelleyen ve çarşı içinin tıkanmasını koruyan bu tersip bendinden ayraca, Sakindere ve Alkaya üzerine de yapılması gerektiğini DSİ’nin projesine atıfta bulunarak hatırlattık.

Kabasakal deresi üzerinde projelendirilen tersip bentlerinin yapılması için 1-2 milyon TL ödenek yeterli olmasına rağmen, bu kaynak bulunup da tersip bentleri yaptırılmadı.

Ama, Kdz. Ereğli’nin su kaynağı açısından geleceği olan Kızılcapınar Barajı’nı besleyen Kurtlarsuyu’nun bir kolu 3 metre yüksekliğinde ve 2543 metre uzunluğunda bir tünel yapılarak Ulutan Barajı’na aktarılması için 10 milyon TL ödenek bulundu.

Ereğli fakir.

Sahipsiz.

Son yıllarda da iyice garip oldu.

Sel haberlerini izlerken, yıllarca bu tersip bentleri için ödenek bulmayan yönetenler gelir düşer aklıma.

“Neden?” sorusuna da, Zonguldak’ı hak etmeyen siyasetçilerin emeğin başkentinden beslenip de başka kentlerde yumurtlamalarını bulurum.

Öyle ya; kimin umurunda Zonguldak ki!..

 

Bu yazı çıktığında biz de yeni bir sel felaketi ile karşı karşıya kalır mıyız bilmiyorum.

Sel tehdidi altındaki iller arasında Zonguldak da var.

Korkuyorum.

 

Güneydoğu’da Mehmetçikler şehit olmuş yine.

Bizim Mehmetler.

Ülkemin toprağının ana-baba kuzuları.

Canımız.

Misak-ı Milli sınırlarını ham yapmak için her türlü alçaklığı yapanların yerli işbirlikçileri şehit düşürdü Mehmetleri.

Binlerce ocağı söndürdüler.

Dal gibi su gibi gençlerimizi öldürdüler.

Bu arada Başbakanımız Sayın Tayip Erdoğan’ın “askerlerin şehit olması açılım politikamızı engellemez” sözlerini beynimde bir yerlere koymaya çalışıyorum.

Anlayamıyorum.

Açılım derken, ülkenin dört bir yanını emperyalizme açmak ve Mustafa Kemal Atatürk ve tüm ulusal kahramanların kurduğu en son Türk Devletini yok etmek mi bilemiyorum.

Canım yanıyor.

Görüntüleri izlemek bile istemiyorum.

 

Bilgisayarımın tuşlarından çıkarıyorum içime sindiremediğim olayların acısını.

Kırmak mı istiyorum klavyeyi yoksa?

Bunu da bilemiyorum.

Tam  bu sırada dolaştığım  haber sitelerinden birinde şunu okuyorum:

-Sel felaketinin sorumlusu kim? Silivri cezaevinin çatısının çökmesi Ergenekon işi mi?

Güldüm acı acı.

Daraldım.

Uzun ve sonsuz bir nefes almak istediğim o an yutkunamadım.