Kömür ve insan.

Kömür ve göç.

Kömür ve kader.

Kömür ve ölüm.

Kömür ve gerçekler.

Zonguldak kömürleri ve bu kömürün yaşamlarına dokunduğu insanlar.

Ta 1848’den bu güne.

Kimler gelip geçti?

Yurt içinden ve dışından hem de.

Katar katar karaelmas!

*

Kömür ile var olan bu şehirde, kim yoktur ki ekmeğini yememişitir.

Mümkün mü?

Dedelerden gelir bu ekmek.

Bu vatan.

Herkes araştırsın.

Sorsun soruştursun.

Nereden gelmiş ataları?

Niye gelmişler?

Neden doğduğum değil doyduğum yer eylemişler?

Ve neden kalmışlar?

Kaldırılsın yaşamlardaki o bilinmeyen gölgeler.

Tüm çıplaklığı ile dökülsün gerçekler!

**

Hatice Erol “Gölgesiz Topraklar” kitabında anlatmış gerçek olaylardan kurguladıklarını.

Trabzon’dan gelen bir ailenin yaşadıkları o kadar acı ve o kadar ağır ki.

İnsan hiç köyünü barkını terk edip göç eder mi?

Gidebilir mi?

Rus saldırıları.

Rum ve Ermeni çetelerinden kaçmaktan başka çare  kalmayınca ne yapsın?

Nasıl yapsın?

Nereye gitsin?

Nasıl gider?

Gittiği yerde nereye yuvam diyebileceği bir kapı var mı?

Kolay mı çoluk çocuk dağ bayır aylarca dolaşmak?

Bunları göze almak!

Çanakkale, Birinci Dünya, Kurtuluş ve de İkinci Dünya savaşları da var daha.

Savaşlar kömür ve varoluş hikayeleri.

Hele ki o ah mükellefiyet ah!

Kömüre bağlı hayatların üzerindeki gölgeleri yalın bir dille kaldırıyor Hatice Erol bizlere.

*

Taş kömürüyle yoğrulan ve yorulanlar daha çok anlar Gölgesiz Hayatlar’ı.

Kendilerini bulur.

Yüreği burkularak çıkar anıların hazin yolculuğa

Göçükler, grizular, yıkılan ocaklar.

Sıra sıra tabutlar ve üzerlerinde serili al yıldızlı bayraklar.

Anaların, gelinlerin, eycelerin (babaanne-anaanne) yaktıkları ağıtlar.

Kulaklarında çınlar her yeni kaza haberini duyduklarında.

Bilirler ekmek parası için yüz karasına bulanmadıklarını!

*

Hatice Erol’un büyük bir göçün yoktan varoluşunun hazin hikayesini kaleme aldığı Gölgesiz Topraklar’ı okurken zaman zaman boğazım düğümlendi.

Yutkunamadım.

Gözlüğümün altından silebildim duygusal ıslaklığı.

“Gölgesiz Topraklar”da, Dedemin Babası Eyüp’ü, Dedem Durmuş’u, ve Babam Mustafa Şef ile Kandilli’deki madenciler en başta olmak üzere tüm madencileri selamladım bir kez daha sessizce ve gönülden.

Bu topraklar öyle mübarek toprak ki, kimleri alıp da  basmamış ki bağrına.

İş vermiş,

Aş vermiş,

Toprak vermiş,

Ev vermiş,

Eş vermiş.

Çocuk vermiş,

Komşu vermiş.

Gelecek vermiş,

Umut vermiş!

Uzun yıllar göç/göçler almış ama şimdiler de tersine dönmüş şu  kömürle yoğrulan topraklar.

Göç almanın sona ereceğini ve hatta gün gelip göç vermeye başlayacağını kim bilirdi ki.

O da oldu.

Göçüyor madenciler.

Kimi başka yurtlara kimisi de kan tüküre tüküre kara toprağa.

*

Kadir kıymetini iyi bilmeli  Zonguldak’ın.

Taşını toprağını öpmeli.

Minnet duyulmalı.

Asla ve asla unutulmamalı.

 

NOT: Hatice Erol’un “Gölgesiz Topraklar” isimli bu kitabının kurgusunun özünü, Kandillili Gündüz Kök’ün büyüklerinden dinlediklerini paylaşmasıyla  oluşturulduğunu da  özellikle belirtmek isterim.

                              

.