1980’li yıllardan bu güne. Ereğli Memleket ile başladığın mesleğimde ne çok insan tanıyıp kaybettim. Kaybettiklerimi sıralamaya kalkarsam, elbette birinci sırada Turan Kayalı ve oğlu Koray var. Mahir Çetin, Avni Saka, İlhan Yapıcı, Nihat Can, Halit Uysal, Behzat Atalar, Birol Karadeniz, İlhan Yapıcı, Bedri Erel, Şadan Sönmez, Turgut Kabaoğlu, Hayri Dinçer, Cahit Akman, Hüseyin Zengin, Ali Suat Eser, Aysel Bozkurt, Fazlı Vural, Altan Atay, Ali Yılmaz, Necmettin Yaşar, Halidun Özçakır, Mehmet Öztürk, Mehmet Dursun, Kemal Çetindağ ilk aklıma gelen isimler.

Eli kalem tutanların dışında bir de eli kumpas tutanlar var. Şeytan Rıdvan,  Kemal Erdoğan, Ali Saydam ve Yalçın ustadan sonra da bir çok isim vefat etti . Yine bizim gazeteden emekli Matbaacı Mehmet Saydam var. Şimdi de Birol Aktürk. Namı diğer Birol Usta.

Birol usta İngiliz anahtarı gibi bir ustaydı. İşini çok iyi bilen ve sadece Ereğli değil, bölgedeki bir çok matbaanın da ustasıydı. Ben O’nu Şirin Ereğli Gazetesi’nin matbaasında tanıdım. Daha sonra bizim Ereğli Memleket’e geldi. Memleket’te dizgi makinesi entertipte çalışırdı. Entertip dediğimiz daktilo gibi bir alet.  Tuşlara basıyorsun ve yazılar satır satır kurşuna dökülerek diziliyordu. Tipo baskının en önemli aleti olan entertip sayfaların hazırlanmasını sağlıyordu. Entertip olmadan gazeteler harfler tek tek kumpasa dizilirdi. Düşünün bir çekilen zahmeti. Fotoğraf ise ne mümkün. Anadolu’da klişe makinesi ne gezer. Güncel foto kullanamazsınız. Bir fotoyu çekip tab ettirdikten sonra büyük şehirlere gönderip klişe yaptırır ve ancak sayfa bağlamasından sonra aynı konudaki bir habere foto kullanırsınız. Aynı foto artık yıllarca defalarca kullanılır dururdu.

O yılların da büyük ustasıydı Birol Aktürk. Şirin Ereğli’deki tanışıklığımız, Ereğli Memleket’te birlikte çalışmamız daha sonra 30 yıl önce kapısını açtığım Ereğli Önder’de de devam etti. Ta ki Önder matbaa tesislerini kapatıp, bir başka matbaada gazetesini bastırmaya başlayınca kadar Birol Usta bizlerin eli kolu oldu.

15 Mart 2025 cumartesi sabahında ölüm haberini alınca içim sızladı.

Sevgili eşi Fidan ne çok yanmıştır yine bu sektörde tanışıp aşık olduğu kocasına.

Ya badem gözlü iki kızı.

Çocuklarına üniversite okutmak için nelere katlandığını çok iyi bilenlerdenim.

Helal olsun bir emekçi olarak iki çocuğuna da eğitim fırsatları yarattı.

Birol Usta’ya veda için Bozhane camisen gitmeden önce oturdum bilgisayarın başına da öylece eski yılların duygularına daldım.

Yitirdiklerimiz ve geride kalan anılar.

Büyüklerimiz  bizler için hep değerliydi ve değerli kaldılar.

Saygıda kusur etmediğimiz o büyüklerimizi bir kez daha sevgiyle anmak istiyorum.

Birol’u da kaybettiklerimiz arasında çok güzel bir çerçeveye oturttum.

O hep o çerçevede gülümseyen gözleri ile yer alacak.

Ve de rahmetle anacağım kendisi.

Hakkım helal olsun Birol Usta.

Senin de var ise helal et.

 

BASKI… BASKI… BASKI !

Moda mı oldu gazetecilere baskı.

Gözaltına almak, kelepçe vurmak, mapushanelere atmak?

Başarı mıdır?

Gurur mudur?

“İşte böyle yaparlar gazetecileri” diye hava atmak mıdır?

Bu mudur?

Şunun altını açıkça çizeyim, kişi hak ve özgürlüklerini çiğnemeyi, iftira atmayı, hakaret etmeyi ve eline verilen medya aracını kişisel hırs ve kin duygularını tatmin etmek için kullananları, tetikçileri mesleğin yüz karalarını olarak bir kenara ayırırken “gaz tenekeleri” olarak görenlerden biri olarak, mesleğin etik kuralları çizgisinden ayrılmayanlar için bu baskılara isyan ediyorum.

Gazeteci haber yazar.

Gazeteci eleştirir.

Gazeteci üstlendiği kamu görevi çerçevesinde toplumların gözü, kulağı ve  sesi olur.

Ezenlerin sesi değil, ezilenlerin sesi olabilmek için her türlü eza ve cefayı çeken gazetecilere yapılanlar gerçekten ayıbın ötesine geçti.

Artık bir denilmeli.

Bir “DURUN” diye ses vermeli.

Verilmeli!

*

İşte en son kötü örnek.

26 gazeteciye birden suç duyurusu.

Suç ne?

Yolsuzluk haberlerini yapmak.

Sen misin haber yapan.

Verdim gittin Adliyeye.

Sürün şimdi.

Bu mudur basın özgürlüğü.

Bu mudur ileri demokrasi?