Kdz. Ereğli’de cumartesi halk pazarı bizim gazete merkezimize çok yakın. Kasap işimiz var ise çarşı pazarına Yayla Kasabı orada olduğundan dolayı uğrarız. Uğramamızın en önemli sebebi de, satın aldıklarımızı taşıma konusunda yaşanan sıkıntılar. Cumartesi pazarı çok yakın iken çarşı pazarı elbette ikinci planda kalıyor.
11 Aralık’taki cumartesi pazarında fiyatları yine zıplatmışlar. Afyon’un bal kestane kabağı bir hafta ve aynı esnafta kilosu 20 lira iken bu kez etikete 25 lira yazmışlar. Sordum “bir haftada ne değişti?” diye. Benim işimi bilip tanıyor ki başladı saydırmaya.
“Geçen hafta 8 liradan aldığım kabak için yeniden 10 ton sipariş vereyim dedim bu kez bana 15 lira fiyat çektiler. Ne yapayım?”
Esnaf konuşuyor dinleyeceksin.
Ancak susmuyor ki.
Saydırmaya devam etti.
İşgaliye ücretleri 500 liraya, 3 bin lira olan dükkan kirası 13 bin liraya falan çıkmış.
“Herşey sınırsız uçuşa geçmişken, işgaliye ile adeta beleş gibi olan dükkan kiraları çıkmayacak mı?” demedim.
Açıkçası diyemedim.
Gün öyle bir gün ki, mini tartışma da olsa en küçük bir karşı cevap bile fıttıttırıyor.
Ne olmaz ne olmaz!
Susarak dinledim.
Devamı da var sözlerinin.
“Tabi ne olacak bunlar bi yerden çıkacak.”
Nalına mıhına vurmadan ve taşı gediğine koyarak yanıt verdim.
“Bizden!”
“Tabi ki sizden” dedi de ben devamını dinlememek için yürüdüm gittim.
Ardımdan saydırıyordu zamları yapanlara.
Haklı mı?
Haksız mı?
Bir de tüm bedelleri ödemeye mahkum vatandaşlar var.
Pardon onların söz hakkı yok.
Daha önce yazdım “nereye çöp atacağını bilmeyen toplum, kime oy vereceğini ne bilsin.”
Neşet Usta’nın “kendim ettim kendim buldum!” türküsü çalındı kulağıma.
İyi de, asgari ücret ve emekli maaşları artmadı mı?
Aman aman Allah devletimize zveal vermesin.
Amin deyin, diyelim!
*
Sözü vatandaşa verirsek, son günlerdeki en öfke halk cafedeki çay fiyatları.
Belediye 15 lira yapmış.
Sanki şeker çay ucuzlamışta hiçbir şeyde zam yapılmamış gibi konuşuyorlar. Konuşanlar da CHP’li ha. Beni görünce gelip başladılar ileri geri konuşmaya. “CHP li belediyeler kent lokantası açıp 50 liraya yemek satarken, bizimkiler çayı bile 15 lira nasıl yaparlar” diyorlar.
Konuşuyorlar işte.
“Çayın maliyeti ne ki, su su su!” diye sesini yükseltenlere bir başka kesim ise şöyle destek veriyor.
“Ya çayı bile biz gidip alıyoruz. Garsonluğunu da yaptığımız cafede bir bardak çay 15 lira ise vay bizim halimize.”
Tepkiler çok yönlü ve bildiğimiz CHP’li alışkanlığı işte.
Ya bir durun diyemiyor insan.
Şehir dışından gelen iki arkadaşımız ile buluşmak üzere gittiğim halk cafede oturduğum süre içinde çile çektim/çektirdiler açıkçası.
Gelen giden bize salladı.
Sanki zammı ben yapmışım gibi.
Biliyorum o tepkilerin sebebi “yazsana bakalım, yazabilecek misin?” gibi sataşmalarla gaz basma amaçlı.
Yer miyim bu numaraları.
Karşı atağa geçip dedim ki, “Yazacağım ve haberde tümünüzün isimlerini de geçireceğim. Şu şöyle dedi, bu böyle dedi diye.”
Ortalık suspus oldu.
Sanki bıçak girdi.
Kesildi tüm konuşmalar.
Abi bir anda ortalık dağıldı.
Dağılırken de “Sakın!”, “Sakın yazma ha!” diye tembihlemeyi de unutmadılar.
Ben de yazmadım!
Bir daha halk cafeye gidersem eğer!
Yetti ya.
Gidin derdinizi muhataplarına söyleyin.
Sıkıyor mu?
İki bardak çayı zehir ettiniz bana ya.