Geçtiğimiz günlerde İlhami Yeni geldi eşi Belgin ile Eski Foça’dan,
Memleket hasreti başka bir şey.
Bülbülü altın kafese de kapatsalar ille ki Ereğli.
Foça gibi bir cennette de olsan geleceksin.
Eş dostunu göreceksin.
Mevsim de kış olunca öyle yapmış ‘Yeni’ Çifti.
Sordum İlhami’ye “nasılsın” diye.
“Boncuk taktırdım” dedi.
Boncuk?
Ben yanlış anlamışım meğer kalbine taktırmış stendi.
Geçmiş olsun!
*
Bozhane’de Haşlama’nın bahçesinde otururken sahil boyu gezen ve yürüyenleri izledim.
Kuşağımız ve yakın olanları tek tek gidiyor sonsuzluğa.
Sağ olanlara sorunca da, kimi prostatından, kimi şeker ve tansiyonundan, kimisi de kolesterolünden şikayet ediyor.
Cepler ilaç dolu.
Şikayetsiz kimse yok!
Beli tutmayanları da unutmayalım.
Oysa!
Bir zamanlar hepsi de kartaldı.
Çıkacak merdiven ararlardı ki, enerjilerini harcayabilsinler.
Yıllar yılları pişti yaparak kenara attıkça, durum değişiyor.
Çatlak ve patlaklar çıkıyor ortaya.
İstediğin kadar boya badana yap sen, motor bir teklemeye görsün.
Fayda etmez!
Eksozlar bile yağ yakıyor.
*
Derler ya “önce sağlık” diye.
Değil!
Önce sağlık mağlık hikaye.
Önce huzur!
O yok ise sağlığının hali harap.
Yıkar geçer vallahi.
Dağıtır.
Düşün düşün düşün dur.
Bundan dolayıdır önce huzur.
Peki huzur nerede?
Tabi ki, yaşama sevgiyle bakabilmende.
Merhaba demek.
İyi günlerin olsun, Allah iyiliğini versin demek.
Hoşça kal diyebilmek.
Sevgiyle kal ise bir başka tat.
*
Güne iki kahkaha atacak bir şeyler bularak başlamalı.
İki fıkra.
İki şarkı.
Hele ki iki şiir.
Mutlu başlamayı bilmek de huzuru şarj ediyor.
Huzur var ise sağlık sağlıklı kalıyor.
*
O gün Bozhane’den seyrederken insanları çokça düşündüm.
İlhami ve Belgin gibi dostları olmalı insanın.
Kırmayan; dökmeyen, koruyan.