Bir Pazar sabahı 10 ağustos’ta.
Sabah uyandık ki,
Her tarafı oynak hava bugün bir başka.
Sımsıcak.
Güneşli.
Baharı yeniden doğuruyor gibi gülümsüyordu.
Baktım havaya.
Hava bana baktı.
Bakışmış olduk.
Hava ile bakışmamız içimi ısıtırken gülümsedim kendi kendime.
“Acaba bugün ne olacak?”
Evet bu gün ne olacak?
Hava oynak.
Hava çılgın.
Hava havalı.
Hava deli de.
Ayarı hemen kaçıyor.
Ayarsızlaşması da insanlığa hep felaket getiriyor.
Bakalım 10 Ağustosun havası ne getirecek bize?
Yağmur mu?
Fırtına mı?
Kar mı?
Sel mi?
Hortum mu?
Dedim ya hava oynak.
Hava çıldın.
Hava cıvataları gevşemişler gibi,
Son yıllarda bir güldürüyor ise bin üzüyor.
Can yakıyor.
Canları canların cezvesinde kaynatıp kaynatıp hüp yaptırıyor.
Saat 10.00.
Hava ile söyleşirken gökyüzünde mavi bulutların oynaşmasının derinliğinde, seçmen kağıdı geliyor aklıma.
Kimbilir nereye koydum.
Bilmiyorum.
Ama ‘tık’ var nasıl olsa.
Tıklayıp buluyorum sanal ortamda oy kullanacağım sandığın ve sıra numaramın kaç olduğunu.
İş numara olunca irkiliyor işte.
Bir yanda oynak hava diğer yanda ise numara.
Gel de çekinme.
Var bu işte bir iş.
İkisi bir araya gelince kim çalıp kim oynamaz ki.
Oynak hava isterse geceyi yıldızlara seferberlik ettirir ve valslerin en orijinalini sunar.
İstemezse de ortalık gökgürültüsü.
Şimşek.
Ve deli esen rüzgar.
Çıktım evden ‘vatandaşlık görevimi yerine getirme ülkümle’ Kadri Yılmaz Lisesine doğru.
Ülkemin geleceğine umut katacağı söylentilerine inanarak ekmeğe sarıldım.
Sonra yeniden havaya baktım.
Hava ateşli.
Hava şuh.
Hava mutlu.
Hava boyalı.
Ve hava gerçekten çok oynak.
Nanik yaptı bana.
O nanikte ne vardı çözemedim.
Acaba?
Yoksa?
Sil baştan mı…
Yani…
Üçün biri kime çıktı?
Cumhura mı cumhurbaşkanına mı?