İnternetten kitap siparişi verirken, dolandığım bir anda rastladım “ve MADENCİ TUMBA dedi Büyük Zonguldak Yürüyüşü” ne. Halit Yapağılı 30 kasım 1990’da başlayan grevden önce gelerek madenciler ile birlikte yaşayarak kaleme aldığı notları kitap olarak yayımlamış.
Kaynak Yayınları tarafından 2014 yılında yayımlanan bu kitabı okurken altını çizdiğim o kadar bölümler var ki.
Grev ve 4 Ocak 1991’de başlayan şanlı Ankara yürüyüşü ile ilgili o kadar çok anım var ki.
Hatta yürüyüşe Ereğli’den katılan bir sendikacı beni görünce “Ereğli Memleket burada” diye seslenmişti. Evet Ereğli Memleket oradaydı. Ve E. Memleket’in son Genel yayın Yönetmeni olarak (Bu gazete 15 Ekim 1991’de yayın yaşamına son vermiştir) ben de o eylemleri adım adım takip etmiştim. Yürüyüşte de, Ereğli’yi temsil eden tek gazeteciydim. Ki, Mengen dönüşünde “Mengen’den geliyorum” diye dize yazı yayımladığımda, meslektaşlarım “grev bitti ama sen halen daha Ereğli’ye gelemedin” diye takılırlardı.
Söz; madenci , eylem ve yürüyüşe gelince hep heyecanlanırım.
Çünkü, dede-baba mesleği madencilik olunca, o kömür kokusu sarar benliğimi.
Hep duygulanırım.
Hep bir gün önce ambulansla hastaneye kaldırılanların ertesi günü yürüyüş kolunda olduklarını hatırlarım.
Madenci ve eylemleri; demokrasinin gerçek temeli olan hoşgörü ve demokratik hakların kullanılma cesareti açısından Türkiye’nin tarihinde çok önemli bir yer tutar.
Madenci emektir.
Emeği için yeri ve zamanı geldiğinde bir anda ortaya çıkar ve kararlı bir biçimde “eylem” der, yürüyüş ve yürüyüşlerden söz eder.
Ve de, bu demokratik hakkını kullanırken en küçük rahatsızlık vermez.
Provokatif sızmalara karşı da hep tetiktedir.
Bunun en toplumsal örneği 1990 ve 1991’deki iş-ekmek-özgürlük mücadelesidir.
Diğer eylemleri de, demokrasiye hep katıkı vermiştir, tümü de on binlerce yıldızlıdır.
O mücadelelerinde madenciler Satılmış Tepe ve Mehmet Çavdar'ı da şehit vermiştir.
Halil Yapağılı’nın kitabının 187. Sayfasındaki bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum öncelikle:
“Trafik polisi ne yapıyor? İşçi gruplarına yön gösteriyor. Eski görevi işlevsizleşiyor. Trafik polisinin yeni görevi grevci işçilere yön göstermek, olarak belirleniyor. İşçilere “Beyefendi” diye hitap ediyor. İşçi “Biz beyefendi değiliz, biz madenciyiz” deyince. Bir devletin gereksizliği ortadan kalkarken öbürü, tarih sahnesine adım atıyor. Toplantı ve gösteri, yürüyüşlerin önündeki yasalar iptal edilmiştir. Mülga (1) . Konuşma ve basın özgürlüğünü sınırlayan yasalar mülga. Valiye, emniyete dilekçe vermek, izin almak yok. Ne polis copu, ne işkence… İşte, halkın özlediği demokrasi… Zonguldak’ta işçi otoritesi özgürlük getirdi. Artık vatandaşın düğmesinin hesabını bile soracak bir devlet…”
Şimdi günlerce sürecek böyle bir eylemi günümüz Türkiye’sinde bir hayal eder misiniz?
Ne olur?
Nasıl sürer?
Ve sonucu nasıl biter?
Yorum sizlerin.