Hayal bile edemeyeceğim bir rüyanın ardından çok mutlu bir duygu dünyası ile pazartesiye merhaba dedim.
Rüyamı kısaca anlatayım sizlere Allah Aşkına!
Çok yüksek tepedeyiz.
Aşağıya bir bakıyorum ki, göller, adalar, barajlar.
“Ya burası 12 Adalar mı?” diye düşünürken, gölün birinin içinden fıskiyelerle suların oynaşmasını görüyorum. Öbür tarafta ise dev tüneller ve otoyollar.
Allah Allah!
Sanki üç boyutlu bir dünyanın ortasında, tepede devam eden bir inşaatın merdivenlerinden seyrediyorum görüntülerin derinliğini. “Hah eşim için ne güzel fotoğraflar” diye geçirirken, yanıma gelen eşime gösteriyorum manzarayı. Torunum Ekin “Dede dedeee” diye geliyor inşaatın arasından, Sonra gelinim (Kızım) geliyor yanımıza. Seyrettiğimiz o doyumsuz ve görkemli manzaranın ihtişamına kapılmışken yine de mantığım “Bu nedir?” sorgulaması yapıyor.
Sahi bu nedir?
Sonra, o görüntüler fotoğraf karelerine dönüşüyor.
Aklın alabileceği veya alamayacağı fotoğraflar gökyüzünden geçiyor sıra sıra.
Ama fotoğraf dediklerim canlı, çünkü içlerindeki görüntüler hareket içinde.
Otomobiller, trenler, uçaklar.
Barajlardan akan deli suların çılgınlığına kapılıyorum bir an.
Aklımın sorguları “ilizyon”a takılıyor.
Ama değil.
Her şey o kadar gerçek mi?
Sonra…
Görüntülerin önüne biri geçiyor ve hani şu insan yapması ve adına akıllı takılan telefon ekranlarındaki büyütme küçültme yapar gibi o fotoğrafları küçültmeye başlıyor.
Küçülte kayboluyor görüntüler.
En sonunda bir isim gözüküyor gökyüzünde.
“Yapım Aydın Doğan.”
Moralim bir anda sıfırın bile altına iniyor.
Birinci sebep, bu görüntülerin gerçek olmaması.
İkincisi de, böyle bir dünyanın da medya patronunun eline geçmesi.
Hay böyle hayalin…
Gördüklerimi asla unutamam.
Uyanmamaya direndiğim bu anda telefon çalınca zorunlu kalktım yataktan.
Arayan Zonguldak’tan bir arkadaşım, Hasankahyalar Köyü’nde Halil Ezengin’in vefat ettiğini belirterek köyün yolunu soruyor.
Anlatıyorum “Ormanlı yoluna gireceksin, Ormanlı’ya gelmeden Sinitli Mezarlığı’nı geçtikten sonra sürekli göçen yokuş başından sola döneceksin” diye.
Ardından haberler ve kahvaltı.
Bilgisayarda haber turunda iken bir daha çalıyor telefon.
Arayan Telekom.
Vıdı vıdı vıdı. Görüşmeler kayıt altında falan filan. Hemen bilgilerinize erişiyorum diye devam ederken, “Siz bana müsait misiniz, diye sordunuz mu da konuşuyorsunuz” diyorum. Yine konuşmaya devam ettikçe “Bakın taciz ediyorsunuz. Bunun adı tecavüzdür. İnsan haklarına aykırıdır. Belki şu an cenazem var. Sizden önce arayanlara da söyledim. Beni aramayın. Ben Telekom ile işim olduğunda şubenize gidip işlemlerimi yaptırıyorum. Bir daha beni aramayın. Ağzımdan kötü bir şey çıkacak.”
Durmuyor ya, durmuyor!
Hey Allahım sen sabır ver!
Vız gelir pazartesi sendromu da…
Ah şu vatandaşı insan yerine koymayıp da tacizlerine devam edenler olmasa...
Mesaj işi de öyle ya.
Yasa çıktı izinsiz reklam gönderilmeyecek diye… Gönderenlerden birini onca zahmete katlanarak bakanlığa şikayet ettim ama ne arayan oldu ne de soran… Mesajlar şıkır şıkır gelmeye devam ediyor.
Hem de ne mesajlar.
Ne isterseniz var.
Olmayan yok ki…