Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın Çayırhan TES ve Maden Sahalarının özelleştirilmesi için açtığı ihale sonrası yaşanan gelişmeler şimdilik ihale sürecinde teklif verme süresinin uzatılması ile sona erdi.
İhalenin ardından Çayırhan’da yetkili Türkiye Maden İşçileri Sendikası alınan bu karar ile madende çalışan 2.100 işçinin işinden atılacağını açıklayıp eylem kararı alırken, madenciler önce kendilerini ocağa hapsetti ve ardından da Ankara’ya Hazine ve Maliye Bakanlığına doğru yürüyüşe geçti.
İşçilerin yürüyüş eylemini durdurmak için ihalede 4 Aralık olan teklif verme süresi tak diye 4 Mart 2025’e ertelenince, madenciler de yürümekten vazgeçip geri döndüler ve maden ocaklarında nöbete başladılar.
Sonuç?
İdare özelleştirmeden vazgeçtiğini söylemeyip, gaz almak için süreci üç ay uzattı.
İşçiler de özelleştirmeye karşı olduklarını belirterek eylemle devam kararı aldı.
Sorun buzdolabında.
Sorun Çayırhanlı madenciler “direne direne kazanacağız!” kararlılığı ile karşı karşıya.
Durum budur!
2025 şimdiden daha çok sıkıntılara gebe!
*
Çayırhan’da özelleştirme operasyonu gerçekleşirse bilin ki, sırada Zonguldak var.
Türkiye Taşkömürü Kurumunu öncelikle Armutçuk ve Amasra Müesseselerinden başlayarak parça parça özelleştirmeye açacaklar.
Madencilerin güç birliğini bölmek amacıyla merkeze uzak işletmelerinden başlatılacak bu süreçte TTK’yı özelleştirerek yok edecekler.
Bu planı görmek için kahin olmaya falan gerek yok!
Görünen köy kılavuz ister mi?
Eskiler iyi hatırlar, Hazine Müsteşarlığının bu konudaki raporunu 1988 yılında Zonguldak’ta ilk kez biz yayımladığımızda, GMİS gazetemizi de kaynak göstererek “ihanetin belgesi ortaya çıktı” demişti.
Sonrası malum madenciler sokağa indi. Dönemin iktidarı da “şimdilik” vazgeçtiğini açıkladı.
İhanetin belgesi orada hep durdu/duruyor.
Gün ola harman ola bir gün mutlaka uygulamaya girecektir.
İdare kararlı.
Sebepleri de belli; zarar ediyor!
Peki idarenin kararına karşı “özelleştirmeye karşıyız” diyenler başka bir seçenek ortaya koyabiliyorlar mı?
O da yok!
Ortada bir kısır döngü var ki, iktidarlar gelip gitse de bu hiç değişmiyor.
Hangi parti iktidarda olur ise olsun idare “özelleştireceğim” muhalefette “sattırmam, peşkeş çektirmem” diyor.
Peki bu kısır döngünün üçüncü bir yolu yok mu?
İki kutuplu bir seçenek toplumsal yara ve sıkıntı.
Yani çözümsüzlük.
Oysa olmalı bir üçüncü yol.
Var aslında var da, ne iktidar ne de muhalefet bu konuda kafa yormuyor.
Bilinen ezber alışkanlıkları ile aynı şeyi söyleyip duruyorlar.
Oysa… 1998 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan bir kanun teklifini okuyup da, bu teklifi günümüz koşullarına göre önce revize edip güncelleseler çözümü bulacaklar.
Sakatlık burada.
“Ya getirin şu Prof. Dr. Mümtaz Soysal’ın KİGEM desteğiyle hazırlanan kanun teklifini okuyalım, araştıralım ve değerlendirelim” deseler, ışığı görebilecekler.
Işık orada!
Ellerinin altında.
Ama yok.
Tembellik kolay.
Satarım/sattırmam şovu.
Yapay zekanın hayatımızın her alanına girdiği şu yıllarda bile üçüncü yol bulmayan ve aramayanlardan tabi ki ışık gelmez.
Her yer karanlık demek kolay.
Kolay kolay olmasına da, toplum bıktı artık karanlıktan.
Işık gerek ışık!
Zeka ışığı!