Yaşlı adam kahvaltı masasını toplarken oturduğu sandalyesinde kıpırdanan karısına “Dur,” dedi, “Az bekle.” Eliyle de destekledi sözlerini. Kahvaltılıkları dolaba kaldırdı. Masa örtüsünde biriken kırıntıları avcuna toplayıp attı. Sonra karısının elini tutarak onu salona götürüp bir koltuğa oturttu.
Az sonra zil çaldı. Gelen oğullarıydı. Oğul ikisine de sarıldı, annesiyle hiç konuşmadı babasına hal hatır sordu ve mutfağa kahve yapmaya gitti. Bu arada baba karısıyla konuşup duruyordu. Oğul kahveyi karıştırırken kulak kabarttı babasına.
“Biz evlenince balayına nereye gittik, anımsıyor musun?”
Kadının yüzünde bir tebessüm belirdi, “Nereye?” diye sordu.
“Venedik’e gittik ya kuzum. Hani sen günlerce gondolcuyu taklit ederek O SOLE MİO şarkısını söyleyip durmuştun.”
“Evet” dedi kadın ve sustu.
Yaşlı adam kanepenin uzun yastığını yere koydu, bacaklarını açıp üzerine oturdu, kürek çekiyormuş gibi yaparak “O sole mio” şarkısını söylemeye başladı bariton sesiyle. “Che bella cosa…”
Oğul babasının şarkı söylediğini ilk kez duyuyordu. Cezvenin altını kısıp salon kapısından içeriye göz attı. Şaşkındı. o ciddi adam çocuk gibi oyun oynuyordu. Kendisiyle bir kez bile oyun oynamayan o adam… Önceki ziyaretlerinde de babasının eski anıları anlatıp durduğuna tanık olmuş ama böyle dramatizasyon yaptığını görmemişti.
Yaşlı adam kanepenin yastığını yerine yasladı. Karısına eğilerek “Sana nerde evlenme teklif etmiştim?” diye sordu.
“Nerede?” dedi kadın.
“Paris’te, Eyfel Kulesi’nde.”
Kadın boş boş bakınca adam tekrarladı: “Eyfel Kulesinde. Hani asansör bozuktu da onca merdiveni çıkmak zorunda kalmıştık.”
Oğulları, babasının annesini böyle zorlamasına içerledi ve bu konuda babasıyla konuşmaya karar verdi. Kahve taşarken ocaktan çekti. Fincanları doldurdu, suları koydu ve salona anne babasının yanına gitti. Annesi başını kaldırmış yukarıya bakıyordu. Babası salonun orta yerinde portatif merdiveni açmış basamakları tırmanıyordu. Oğul ne olduğunu anlayamadan baba paldır küldür yere yuvarlandı. Oğul elindeki tepsiyi masaya koyup babasını kaldırdı ve bir koltuğa oturttu.
Ucuz atlatmışlardı. Bir zarar görmemişti yaşlı adam bu düşüşten. Oğlu sinirle, “Baba, sen ne yapıyorsun Allah aşkına? Nedir bu davranışlar böyle?” diye çıkıştı. Baba başını öne eğip ağlamaya başladı. Anne, uzaklara bakarak “O sole mio” şarkısını mırıldanıyordu. Oğul tekrarladı: “Neden böyle yapıyorsun, neden?” Babası başını kaldırdı, burnunu çekerek şöyle dedi:
“Unutmasın iyi zamanları diye…”