Ben Zonguldak. İllerden biriyim Anadolu’da. Karadeniz’in kara bir şehriyim. Beni araştırmak için Vikipedi’ye baktığınızda adımdan şöyle söz eder. Adım Göldağı imiş, Fransızlar kömür işletmek için buraya geldiklerinde bölge anlamına gelen “zone” sözcüğünü eklemişler başa. Olmuş adım Zone Göldağ. Ordan da olmuş mu sana Zonguldak. Buna inanmayın, ben antik dönemde bir minik yerleşim yeriydim, bebektim daha o zaman, adıma da Sandarake derlerdi. İşin aslı, ben bile unuttum adımın nerden geldiğini. Kimi der “zonklamak”tan gelmiş, kimi der sazlık bataklık anlamına gelen “zongalık”tan gelmiş. Hafızamı yokluyorum, kim doğru der çıkaramıyorum. Daha onlarca yakıştırma var da neyseee….

Ah neler geldi geçti başımdan size anlatsam günler sürer. Milattan öncesinde dövüşçü kavimler bile geldi geçti üstümden. Sizi eski tarihle sıkmayayım. Ben bile unuttum o yılları. Zaten çok çok eskiden belli bir yurtları yoktu insanların, onlar gelirler ve geçerlerdi. Ben size Türklerin gelişini anlatayım biraz. Onu daha iyi anımsıyorum. Bir ara Danişmentler geldi Batı Karadeniz’e. Hala benim Danişmentli diye köylerim vardır, adları o yıllardan yadigâr. O zamanlar epey yaş aldığım için pek hazzetmiyordum savaştan, kavgadan, gürültüden. Ama ne yaparsın insanoğlu bu… Sonra Çobanoğulları dönemi başladı ardından Kıpçak Türkleri geldi. Kumanlar, Candaroğulları derken az at tepiği yemedim. Sonra bölgemizde Osmanlı Devleti egemenlik kurdu. Orhan Gazi döneminde benim o zamanlar balıkçı olan (sonra işçi oldu) oğluma yerleşildi. Kiliselerden biri o zamanlar camiye çevrildi, adına da Orhan Gazi koydular. Bir de Orhanlar Mahallesi anımsatır bana o yılları.

Benim asıl hikayem kömürle başlar. Benim altım oyuk oyuktur. Milyonlarca kazma darbesi yedim kalbime. Ama ses etmedim. Madem kömür denen bu kara maden insanların işine yarayacaktı, madem onlar göze almıştı bu çetin işi ben de sustum. Bekledim söküp alsınlar bağrımdan kömürlerini. Kömür mevzuu uzun hikâye. Onu size başka bir gün anlatayım. Çok çekti halkım bu kara elmastan çok… Hele bir mükellefiyet yılları vardır ki anlatsam yüreğiniz ağlar.

Zonguldak’ın treni

Hem ileri hem geri

Kör olasın mükellef

Ağlattın gelinleri

Ya grizunun aldığı canlar… Ah ah, ağıtlar şehri etti beni göçükler… Daha fazla anlatıp üzmeyeyim sizi. Ama bir gün gelir de görürseniz kara suratlı insanlarımı, Orhan Veli’nin dizelerini anımsayın: Yüz karası değil, kömür karası / böyle kazanılır ekmek parası…

Ben Türklere alışmıştım, seviyordum onları, geçinip gidiyorduk birlikte, derken Mösyöler geldi uzak diyarlardan. 1919 yılıydı galiba. İnsan, aman ne insanı, şehir yaşlandıkça yakın geçmişi daha tez unuturmuş, öyle der insanoğlu. Tarihleri unutsam bile yaşananlar bugün gibi aklımda. Ereğli sokmadı Fransızları, direndiler. İl merkezine asker yığdılar çok. Süngüleri canımı acıttı. Ama bilmezlerdi ki “Mustafa Kemal derler bir yiğit vardı.” Kısa keselim, Fransızlar evlerine döndüler. Yıllar sonra, 1931’de Atatürk beni ziyaret etti. Sonra da çeşitli devlet adamları geldi geçti yıllarca. Ama ben sadece Atatürk’ün geldiği gün heyecanlandım.

Benim en sevdiğim yıllarım sanat ve edebiyatın önemsendiği yıllar oldu. Halk evleri açıldı, kütüphaneler, kurslar açıldı. Danslar edildi. Spor müsabakaları yapıldı. Dergiler okundu, kitaplar yazıldı, gazeteler basıldı…. Sonra söndü yavaş yavaş o görkem. O şiir günler…

Sonra madenciler mücadeleye başladılar. Bakın bu da anlatmaya değer bir olaydır. Sanki bu sabah yaşandı gibi geliyor bana. E ne de olsa binlerce yıl yaşayınca şehir, böyle düşünmesi normal. Lafı uzattım gene değil mi? Neyse efendim sadede geliyorum. İşçilerim o zaman tam iki ay grev yaptılar. Bir uzun yürüyüş düzenlediler ki görmenizi isterdim. Tek yürek olup attılar, direniş tarihine adlarını yazdılar. Şimdi mi? Şimdiyi boş verin efendim…

Size biraz ilçelerimden söz edeyim. İki kızımı gelin ettim. Ben istemedim ama, kanunmuş tüzükmüş bir şeyler anlattılar. Bartın’ımı ve Karabük’ümü alıp il ettiler. Onların ana olma zamanı gelmiş neyleyim. Anadan kopuyor gün geliyor çocuklar. Gözlerim mi yaşardı? Yok evladım, size öyle gelmiştir. Ne diyordum? Oğullarım var bir de. Ereğli, en büyük oğlum. Benim adımı çok kullanmaz. Adının başına Karadeniz ekleyivermiş. O da ayrılıp yeni yuva kurmak istiyor, hayırlısı bakalım. Sonra Devrek, Alaplı, Kilimli, Kozlu, Çaycuma, Gökçebey.

Ereğli deyince biraz durup düşünmek, biraz incelemek gerek. Ereğli adını Yunan mitolojisindeki Herakles’ten alır. Evliya Çelebi, şifalı çamurundan dolayı buraya erkili dendiğini sonra da Ereğli’ye dönüştüğünü söylese de kulak asmayın. Rahmetlinin kendine özgü anlatımları vardır bilirsiniz. Evet yukarda da söz etmiştim. Balıkçıydı oğlum. Gençti, çok yakışıklıydı o zamanlar. Sonra devlet, demir dedi çelik dedi bir fabrika dikti böğrüne. Oğlum işçi olacağım diye tutturdu. Ol dedim, ne yapayım. Oğlum işçilik yapmaya başladığından beri biraz pasaklı ama hala yakışıklı köftehor. Posbıyık derler bir başkan var burda. En uzun mangalı kurdu, rekorlar kitabına girdi. Maykıl Ceksin’ı da getirecekti ama ömrü vefa etmedi beyazî şarkıcının.

Devrek deyince akla baston gelir. Ama laf aramızda Çinliler bastonumuzu bile yapar olmuşlar. Yapar olmuşlar da bize satar olmuşlar… Devrek’e giderseniz malay yemeyi unutmayın…

Çaycuma, manda yoğurduyla meşhurdur. Mandalara ne mi oldu? Azaldılar. Neden mi? Su az galiba. Suya ne oldu? Manda içti diyemeyeceğim. İnsanoğludur müsebbibi. Son yıllarda çalışmalar sürüyor manda yoğurdunu arttırmak için. En güzel yoğurttur bizim mandaların yoğurdu bilesiniz.

Alaplı küçük bir yerdir. Abisi Ereğli’yle çok samimidir. O da işçi oldu. Fındık da üretir. Balıkçılık da yapar. Yaşlı mı yaşlı bir porsuk ağacı vardır orda. Benim kadar olmasa bile o da tarihin tanığıdır.

Kilimli genç oğullarımdandır. Rüştünü ispatlayalı on yıl bile olmadı. Güzeldir. Balıkçılık yapar, madende çalışır.

Kozlu, bana en yakın olan oğlumdur. Fiziksel olarak yani. Yoksa hepsi yakındır bana. Aslında kızlarım benden ayrılınca Kilimli, Kozlu onların odasına taşınıverdi. Yoksa daha ana kuzusu onlar bilmez miyim?

Gökçebey, bana biraz uzak mı durur ben mi öyle hissederim bilemem. İyidir ama iyi. Giderseniz müzesine uğrayıverin. Hem işçilik yapar hem köylüdür benim güzel oğlum.

İşte böyle evlatlarım. Benim anlatacaklarım çok da sizin dinleyecekleriniz şimdilik bu kadar. Ben Zonguldak. Binlerce, yüz binlerce insan kondu topraklarıma, binlerce yüz binlerce insan göçtü topraklarımdan. Onları besledim büyüttüm. Hala da besler büyütürüm insanlarımı. Şimdi bir arzum var devlet büyüklerinden. Canlarım ciğerlerim, şu HES’lerden vazgeçin. Vazgeçin ki daha da kararmasın benzim…