"Sivil öldürecek olsak Cihangir, Nişantaşı, Etiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başlarız" 
Ağız konuşuyor.
Sevgi, barış, kardeşlik, dostluk mesajları değil söyledikleri.
Kin ve nefret.
Yetmiyor.
“Ölüm!” diyor.
 
Vurguladığı ölüm sözü çoğul.
“Sivil öldürecek olsak !”
Sıralamayı da yapmış hem.
Birinci sırada Cihangir.
Sonra Nişantaşı ve Etiler.
TBMM’dekiler ise 4. Sırada.
Sonra?
Neresi ve kimler var?
Bilmiyoruz.
 
Bu nasıl bir öfke?
Öldürmek isteyen “En iyi Müslüman benim” edasında.
O öldürecek!
Peki kimi öldürecek?
Öldüreceği de Müslüman oysa!
Sonuçta, işte size Orta Doğu coğrafyası bataklığının ana fikri.
Öyle bir yerleştirmişler ki; öldüren “Allah-u Ekber” diye bağırırken, öldürülecek olan da aynı sözü haykıracak.

Din kardeşi diğer din kardeşini öldürmek için sapkın bir  heyecan duyarken, emperyalistler ellerini ovuşturacak.
“Yaşasın! Nasıl birbirlerini yedirtiyoruz!”
 
Sunucunun ağzından kaçırdığı bu sözler biliniz ki;  bilinç altının dışa vurumu.
Gerçekten öldürürler.
Hatta kafaya takıp koydukları  aynı ananın karnından çıkmış olsalar bile.
Öylesine çok ölüm istiyorlar ki.
Kendi gibi düşünmeyenleri Allah’ın yarattığı dünyada hiç istemiyorlar.
**
Bir başkası konuşuyor:
"12 Haziran 1924'te camiler kapatılıyor, düşünebiliyor musunuz? Camiler satılıyor. Çok özür diliyorum, Çanakkale ve Bursa’da genelev olarak kullanılan camiler var.”
Söze bakar mısınız söze?
Yukarıdan aşağıya yalan ama söylüyorlar.
Bu kez bu sözün sahibi bir doçent.
Doçent ne demek?
İlim ve bilim adamı!
Ama bu iftira atıyor.
Hem de, şu anda özgür yaşamasını sağlayan Kurtuluş Savaşı’nın sürecinin tarihine.
Akıl tutulması değil bu.
Planlı.
Programlı.
Hesaplı.
Algı operasyonudur bu.
Alıştırmanın tezgahı.

GÜNÜN SÖZÜ:

Genel Kurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ:

Türk Silahlı Kuvvetleri çok acılar çekti, özellikle 2007-2014 döneminde ama bu ordunun mayası sağlam, çok sağlam, bütün acılara rağmen, onlara görev vazife verildiğinde onları bir tarafa bırakıp, yüreğine basıyor, canı pahasına o görevi yerine getirmek için çalışıyor.