Acı haber tez gelir derler.
Bu kez acı haber göz göre göre geldi.
Biliyorduk.
Biliyorduk ki; bu durumdan kurtuluş yok.
Çünkü, ilk gelen haberlerde hep “umut yok” içerikliydi.
Umut yok.
Yaşamından umut yok.
Ne zor bir durum.
Sevdiğiniz ve yaşaması için dua ettiğiniz biriyle ilgili “umut yok” denilmesi gerçekten çok acı.
Aynı haritacı Sami Okyay için yaşadığımız günler geldi yine aklıma.
Kurtulmasının mucizelerinin ötesindeki bir durum olduğunu bile bile bekledik Sami Okyay’dan gelecek iyi haberleri.
Gelmedi.
Nihayetinde o insan güzeli Sami kurtulamadı ve gitti sonsuzluğa.
Bu durum da böyleydi.
Umut yok.
Bu nedenle bekliyorduk.
Yakınlarından gelen her telefonda irkiliyorduk ki, yine öyle oldu.
Veda etmiş bize.
Gitmiş o da…
Bu kez konu Koray Kayalı ve beyin kanaması.
Beynindeki tümör su koyuvermiş ve kanama yapmıştı.
İstanbul’a oğlu Turan Ögetay Kayalı’yı tedaviye götüren Koray ayrıca kendi rahatsızlığıyla ilgili de doktorlara görünecek ve gerekirse de ameliyat olacaktı ama. İzin vermedi beynine yerleşen o tümör.
“Bayramdan sonraya” randevu bile alınmıştı ameliyat için.
Ama.
Bayram öncesi vurdu beyni bedenini.
Vuruş o vuruş.
Hemen ameliyata alındı ve ardından yoğun bakım ünitesinde “olmak ya da olmamak” süreci başladı. Günler günleri kovalarken, aradan 10 güne yakın zaman geçti.
Nihayet “kaybettik” dediler.
Koray Kayalı’yı kaybettik.
Durum bilinse de, acı yüreğe oturuyor.
Hele ki, geçmişi var ise o dostluğun.
İz bırakıyor.
Anıların şeritlerine yolculuk başlıyor hemen.
Koray da gitti ha?
Geçmiş ile bugün arasındaki köprüde ne kadar çok biriktirdiklerimiz var birlikte Ali Turan Kayalı ve ailesi ile bizim. Turan Kayalı’nın mezarına toprak getirdi ağabeyim benim.
Öylesine büyük sevgi ve dostluk.
Dupduru.
Ah o yılların dili olsa da bir konuşsa…
Benim yaşamıma direkt müdahalesi olup da gazetecilik mesleğine geçişime fırsat sağlayan Ali Turan Kayalı’yı bir şubat günü toprağa verdikten tam 28 yıl sonra, bu kez oğlu Koray Kayalı’yı toprağa vereceğiz şimdi.
Daha dün gibi yıllar.
Dün..
Meydanbaşı yokuşundaki Ereğli Memleket’te amatör gazeteciliğin mürekkebinin kokusunu içime çektiğim yıllarda kolej kıyafeti ile tanıdığım o çocuk yaşadı yaşadı, evlendi, çocuğu oldu ve şimdi de yaşamdan kopup gitti ha?
Tam tamına 48 yıl.
Kasım’da da doğum günü vardı Koray’ımızın.
Göremedi.
Tümör alıp götürdü O’nu aramızdan.
O da babası gibi gazeteci oldu.
Mesleğin her alanında bir uzman gibi çalıştı gecelere gündüzlere meydan okuyarak.
Boş gazeteci olmadı hiçbir zaman.
O bir ustaydı.
Hem de çok iyi bir alaylı usta.
Koray hurufatı da bilirdi, prova tezgahında gazete basmayı da, kalemiyle ironi yapmayı da.
Çok çalıştık birlikte.
Ereğli Memleket Gazetesi yayın yaşamına son verdiği 15 Ekim 1991’den sonra da hiç kopmadık ki. Gazeteniz Ereğli Önder’e de büyük katkılar sağladı yıllar boyu.
O büyük bir usta Turan Kayalı’nın oğluydu.
Kayalı ismini taşımak kolay mı?
Kolay olmadığını hep bildi.
Ama bir yere kadar işte.
Baba mesleğine sıkı sıkı sarılırken pek rahat yüzü görmedi.
Hep mesleki zorluklarla boğuşmanın tam göbeğinde kaldı.
O çok sevdiği gazetecilik ve matbaacılıktaki çıkış hayallerine ulaşamadan da gitti.
Zor bu işler zor.
Heves ile öz arasında o kadar derin uçurumlar var ki…
Turan Abimin oğlu Sevgili Koray’ım.
Sen de gittin işte babanın yanına.
Biliyorum ki orada seni karşılayacak çok dostların var.
Elbette en başta Baban Turan Kayalı.
Sonra ise Avni Saka ve İlhan Yapıcı.
Ve Birol Karadeniz ile Nihat Can.
Diğer dostlar da bağrına basacak seni.
Sen kötü biri değildin.
Hiç de olmadın ki.
Senin kötülüğün kendineydi Koray’cım.
Sen o çocuk ruhlu karakter özelliğinle Baban Turan Kayalı’nın izinden koşarak, O’na yakışır bir evlat olmak isteğiyle çırpındın.
Ve hep öyle mücadelenin içinde kaldın.
Sen, baba dostlarına kutsal emanet gibiydin.
İnan hep öyle görüldün ve kaldın Turan Kayalı’nın oğlu Koray.
Evet bugün ise yoksun yaşamda.
Gittin.
Biliyor ve inanıyorum ki, sen de yıldız ışıklarının aydınlattığı bir yoldasın şimdi.
Dünya yaşamında arayıp da bulamadığın o güzelliklere yeni yaşamında kavuşman dileğiyle “Güle güle Baba Dostu.”
Seni hiç ama hiç unutmayacağım.
Baban gibi…