“Temel amacı bu toprakların çocuklarından gerçek profesyonel futbolcular yetiştirmek olan Altınordu’muzda, profesyonelliğe adım attığım bugün ‘iyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu’ sloganımıza sıkı sıkıya sarılacağıma, sadece bir futbol kulübü olmanın ötesinde, ülkesine ve insanlığa örnek bir futbol sosyal girişimi olduğumuzu unutmadan, antrenör ve yönetici büyüklerimin sözlerini can kulağıyla dinleyeceğime, cumhuriyet ile yaşıt olan Altınordu armasını daha iyiye taşımak için çalışacağıma, kırmızı laciverti onurum olarak tanıyacağıma, milletimi ve bayrağımı her şeyin önünde tutacağıma, ancak hiçbir şekilde ırkçılık yapmayacağıma, şerefim üzerine ant içerim.”

 

Yukarıdaki yazı bir yemin metni.

Kime mi ait?

Renkleri kırmızı ve lacivert olan bir futbol takımına.

Kırmızı lacivert denildiğinde hemen heyecanlanıyoruz tabi ki. Çünkü, kırmızı ve lacivert Emeğin Başkenti’nin renkleridir.

Yani Zonguldakspor’umuzun.

Ama bu yemin metni bizim takımımıza –ne yazık ki-  ait değil. İzmir Altınordu takımının renkleri de kırmızı lacivert ve yemin metni de kendilerine ait.

Hürriyet Gazetesi’nden yer alan habere göre; Altınordu’nun U-18 takımından 18 oyuncusu “Gerçek profesyonelliğe geçiş yemin töreni” ile profesyonelliğe adım atmış. Takım elbiselerini de giyerek biraraya  gelmiş futbolcular. Masada Türkiye Cumhuriyeti ve Altınordu SK bayrakları ile Altınordu forması ve futbol topu var. Futbolcuların elleri masanın üzerinde…  Altınordu Arması’nın yediemini  S. Mehmet Özkan’ın okuduğu yemin metnini futbolcular yineliyor. Geleneği sürdürerek yemin eden genç futbolculara arma yediemini Özkan birer tam altın takıyor.

 

Alkışlar kırmızı lacivert renklere sahip Altınordu için.

Bu öneriyi ortaya atan,

Yemin metnini hazırlayan,

Uygulayan,

Katılan herkese yürekten alkışlar.

 

Doğaldır ki, güzel bir olay hem dikkat çeker hem de kıskandırır.

Neden biz düşünemedik?

Neden biz tartışamadık?

Neden bir uygulayamadık?

Neden bir örnek olamadık?

Sahi neden?

 

Sadece bu konuda değil ki.

Yeni düşüncelere kapalı bir yönetim anlayışı yaşamın en temel değeri olan “katılımcılığı” da pas geçiyor.

Katılımcılık gibi çok önemli bir kavram ya görülmezden geliniyor ya da ‘hah tamam’ gibi sulandırmalarla unutturulup kaybediliyor.

Oysa ‘katılımcılık’ akıl.

Katılımcılık yol.

Katılımcılık paylaşım.

Katılımcılık toplumsal.

Katılımcılık vizyon.

Katılımcılık çözüm.

Katılımcılık heyecan.

 

Akıl yoksunu olanların bir türlü göremediği veya görmek istemediği ‘katılımcılık’ yaşamın her alanında tam uygulandığında ne olur?

Bir; kirlenme olmaz!

İki; saydamlık peşinden gelir.

Üç; sorumluluklar paylaşılır.

Dört; en gerçekçi çözüm üretilir.

Beş; gelecek kuşaklara örnek olur.

 

Bir zaman sonra, bir yemin metni daha yazılır ve bu metnin adı da ‘katılımcılığa uyacağıma, namusum şerefim üzerine söz veririm’ olur ise inanın kazanan herkes olur ve bu ilkenin kaybedeni de olmaz…