Salı günü yine sallanacak.
Kötü değil kötü.
İyi.
Ve de çok mutlu.
Bu salının sallanması ise salıncaklara doluşan çocukların sevinci ile coşacak.
Pırıl pırıl giyecekler.
Mendiller.
El öpmeler.
Sonra…
Doğru sokak.
O sokak senin bu sokak benim demeye hazırlanırken ilk durak elbette komşular.
Fatoş Abla, Şehriban Teyze, Ayfer Hala, İsmail Bey, Abdullah Efendi, Suat amca…
Sırayla dolaşılacak her biri.
Harçlığımı ver.
Bir de şeker.
Torbalar doldurulacak pır pır eden yüreklerdeki heyecanı artırarak.
Çünkü.
Salı bayramı var bu yıl.
Şeker bayramı.
Şeker gibi güzelliklerin bayramı.
Oh be!
Nihayet geldi bayram.
Gelebildi.
O ne işkenceydi?
Ne şovlardı.
Ve ne çok ayıplar işlendi bu yıl da.
Çünkü…
Ramazan ayının ruhunun özündeki paylaşma reklama dönüştü.
Siyasetçilerin ve üyelerin aidatlarıyla iftar hovardalığı yapanların reklamlarına alet oldu iftarlar.
Her Allah’ın günü iftar şunun iftarını, bunun iftarını, ötekinin iftarını yazmaktan bıktık usandım. Yazsan bir türlü yazmasan bir türlü.
Yazdık.
İnanın içimdeki tüm kızgınlıklarla vurdum bilgisayarın tuşlarına.
“Ayıp” dedim, “paylaşma kültürü bu olmamalı” dedim, “Bir elin verdiğini diğeri bilmemeli” dedim, “Üç kap yemek için garibanlar zaten yola çıkamaz ki” dedim, “körler sağırlar birbirlerini ağırlar” dedim…
Dedim de dedim.
Ve o kadar çok diyen var ki.
Ramazanın özüne uygun düşmeyen bu şovmenliğin sınır tanımadan her geçen gün daha çok şov aracı yapılması kimin tansiyon ayarlarını bozmaz ki!
Neyse… Neyse… Neyse…
Bu görüntü işkencesi bitti de, şekerli, çiçekli, el ve göz öpmeli, sarılmalı, dostluğu dostça yaşama kültürüyle buluşma günü geldi.
Hem de Salı günü.
Salıyı da sallayarak geldi.
Hem de neşe içinde.
Sevgi içinde.
Ülkemizi kana bulayan alçaklıklara rağmen geldi de, en büyük özlememiz bir dirhem mutluluğun şurasından burasından tadını tadabilelim.
Sevgili okurlar, dostlar, arkadaşlar, kardeşler, sevdalar.
Bu bayram yüreğinizdeki tüm sevgilerin şelalelere dönüşüp özgürce akması temennisiyle “önce sağlık” diliyorum.
Şekerleriniz eksilmesin.