Alaplı Belediye Başkanı Nevzat Çimenoğlu’nun icralardan yakınması üzerine açıklama yapan eski Başkan Yardımcısı Ali Eren “bizim zamanımızda icra işlemi yoktu” demiş.

İyi de etmiş.

Ne güzel.

Peki resmi açıklama ile kamuoyuna duyurulan yaklaşık 30 milyon TL neyin nesi.

Hayali mi bu borç.

Ha şunu diyebilirler; borç vardı ama icra yoktu.

Hah tamam.

Belediye AKP’li diye icra işlemi uygulanmıyor olabilir.

Şimdi AKP’li değil diye niye icra işlemi var peki?

Belediye aynı belediye.

Halk aynı halk.

Hizmet de aynı kesime yapılacak.

Peki bu icra ne iş?

Bu da iktidar farkı.

Belediye yönetimi iktidara ait ise icra uygulanmıyor, muhalefette ise uygulanıyor mu?

Ali Eren’in açıklaması açıkça bir siyasi itiraftır.

Dahası ülkemizdeki siyasi çapsızlığın göstergesidir.

Bu halk iktidar partisine oy vermediği için cezalandırılacak ise, bunun adı demokrasi mi şimdi?

Böyle demokrasi mi olur?

Böyle siyasi anlayış mı olur?

Bunun adı resmen şantajdır.

Dahası çok ayıp mı ayıptır!..

 

Ya Ereğli’de?

 

Türkiye’nin borçsuz belediyeler arasında olduğu için gurur duyduğumuz Kdz. Ereğli Belediyesi de icra ile tanışıyor.

Koskoca Ereğli Belediyesi çöktü.

Çökerttiler.

Borç batağında.

Oh ne ala…

Peki bu belediye bu hallere niye düştü?

8 Mayıs 2007 tarihinde verilen bir istifa bırakın belediyeyi de ilçeyi ne hale getirdi?

Darmadağın oldu bölge.

Ve bugün ise; Ereğli kendi suyunu para ile satın almanın bedelini de Erdemir tarafından icraya verilerek ödüyor.

Daha neler var neler.

Maydanozlu ve maydanozsuz köfteler.

Heleki festivaller.

Ah ah…

Ereğli ne çekti ise bu festivallerden çekti.

İş biraz uzayınca cıvıyor.

Festival deyince ürken ve korkan bir kitle yaratıldı Kdz. Ereğli’de.

İşadamları başta olmak üzere bir çok kurum, festival deyince neden  aklına “haraç” sözcüğünü getiriyor?

Var bu işte bir işler.

Ve siyasetin de bindirmesiyle daha neler görürüz biz neler?

Dedim ya maydanozu şimdiden sipariş etmeli.

Çiğ daha iyi gider.

 

Fazlı Bey!..

 

AKP Zonguldak Milletvekillerinden Fazlı Erdoğan aradı telefonla.

Aramız biraz limonidir.

Bizi “Ereğli’nin Ergenokonu” sözleriyle hedef göstererek, özgürlüğümüzü tehdit etti.

Yetmedi.

Ardından da “Kapatın bu Önder’i” bile dedi.

Bu kez de ekmeğimize dil uzattı.

Anlayın artık o kadar çok severiz biz birbirimizi.

Bu ne sevgi ahhhhh!..

Fazlı Bey aradığında “herhalde Gülüç Köprüsü’nden öte yanı olan Ereğli sahillerini Gülüç Belediyesi’ne bağlayarak Kdz. Ereğli'yi bu kenti boğma ve yok etme alışkanlığına devam etmesini eleştirdiğim için arıyor” diye sandım.

Değilmiş.

Yoksa dedim “termik santralı kurmaktan vaz mı geçmiş?” diye düşündüm.

O da değilmiş.

Efendim arama sebebi, 22 Nisan’da 18. yayın yılına giren Gazeteniz Önder’i kutlamak için ise hiç değilmiş.

Peki neymiş?

Sebep Celil Uzun efendim.

Fazlı Bey ile Celil Bey mahkemelik oldu ya.

2004 yılındaki yerel seçimlerde Halil Posbıyık’ın ailesiyle ilgili bazı iddiaların yazıldığı alçakça hazırlanmış bildirilerle ilgili.

Acaba bu bildiriyi kim kaleme aldı?

Hangi matbaa bastı?

Bu sır da birgün karanlıktan ışığa çıkacaktır mutlaka.

Neyselerden bir neyse.

Biz dönelim işin aslına.

Dönemin AKP il Başkanı Celil Bey bu işi Fazlı Bey’in yaptırdığını söylediğinde bize haberini yaptık ve yayımladık.

Yaptı/yapmadı tartışmaları başladı.

En sonunda konu yargıya intikal etti.

12 Haziran’da mahkemeleri var şimdi ve  tanıklardan biri de bendenizim.

İki AKP'linin arasında bir de ben varım.

İşi bakar mısınız?

Ne muhabbet ne muhabbet...

Şeker lokumlu helva.

Fazlı bey telefonda  “Celil bey inkar etmiş dediklerini” diye konuştu bana.

Gaza-saza gelir miyim.

Hle ki bizim özgürlüğümüzden ve yediğimiz ekmekten rahatsız olan Fazlı Bey konunun içinde olursa.

Gelmedim ve “ben mahkemede doğruyu söylerim” dedim.

Dahası sözümün sonunda taşı da gediğine oturttum.

-Fazlı Bey asla ve asla siz ikinizin arasında kalmak istemem. Bugün sürtüşür yarın ise sevişirsiniz. Sizin işiniz belli mi olur. Doğru ne ise biz o şekilde konuşuruz.

Olmaz hayır” dedi.

Yani, bugün sürtüşüp yarın sevişmezlermiş.

Pışşşk.

İnanır mıyım?

Asla…

Sadece Fazlı Bey veya Celil Bey için değil bu yargım.

Hiçbir siyasetçiye kolaylıkla inanmam.

Keşke inanabilsem, inanabilsek.

Hepimiz gibi değer yargımız "siyasetçinin sözüne inanma ve güvenme" çizgisine taşınabilse.

 

Sahi siz inanır mısınız?