Kime sorsanız “en çok hangi günü seversiniz?” diye.

Siz de mi?

Evet siz de mi “Pazar” dediniz.

Aaaa şunlara bakar mısınız; hep “Pazar” diye bağırıyorlar.

-Peki niye Pazar?

Tatil keyfi ha! İyi güzel de; Atatürk’e bile “izindeyiz” (!) diye bağlılıklarını ifade eden bir toplum olarak, genelde haftayı 5 iş günü sayarsak, zaten geriye 263 gün kalmıyor mu?  Sonra, bayram seyran, yıllık izin, gaytarmaları da üzerine eklersek çalıştığımız zaten kaç gün ki?

Yani şöyle böyle çalışıyoruz.

Ha halen daha “Çok çalışıyoruz” diye şikayetçi iseniz; “yorum yok” demeli kibarca.

O kadar çok çalışıyoruz ki köylerimizde evimizin bostanları ekmiyor, manav arabalarından hormanlı sebze meyve alıp tıkınıyoruz.

 

Peki; “hangi günü sevmiyorsunuz?”

Pazartesi mi?

Haftanın başı sevilmez mi?

Pazarın ertesi.

Tatil ertesinde insan daha zinde olur ve birikmiş ne var ise bir çırpıda tüm işleri temizler.

Ama öyle olması gerek.

Of ya!

Soruya devam:

“Neden sevmiyorsunuz pazarın sonrasındaki o mis gibi güzel günü?”

Kem küm mü?

-Yok öyle, kem küm!. Söyleyin bakalım pazartesinin günahı ne ki sevilmez?

Sendrom mu?

Ne sendromu bu?

Pazartesinin sendromu da yeni bir hastalık mı? Bulaşıcı mı? Bağımlılık yapar mı?

Soru çok !

Ha derseniz ki, tatil sonrası çekilmiyor. O zaman şu soru akla geliyor?

“Cumartesi Pazar günü çok mu tatil yaptınız. Nereye gittiniz? Kiminle idiniz? Aile ortamınız nasıldı? Uzak yakın dost muhabbetlerine mi katıldınız?”

Yok mu?

Ne yaptınız da o tatlı ortamdan uzaklaşmak sizi böylesine yoruyor da pazartesi gününe haksızlık yapıyorsunuz_

Yine kem küm.

 

Onca tatil gününü ham yapıp yutan ve geriye kalan ortalama 33 pazartesi gününü sevmeyenlerin ortalama düşüncesi, “tembellik” olmasın sakın.

Tembeller.

Sizi gidi tembeller sizi.

Ruhunuz tembel.

O tembellik ile o bağırıp çağırdığınız “Atam İzindeyiz!”  sözüne yakışır sürekli izin istiyorsunuz.

Evet evet bu.

Biz busunuz!

Siz bu olmasanız, yani tembel şu koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin şaftını kaydırmaya  hiç cesaret edebilirler mi?

Hiç şurasından burasından, nokta vuruşlar yapabilirler mi?

Ah ah!..

 

Bir yerden başlamalı  bir yerden.

Önce şu “izindeyiz” sözünü söküp  yırtıp atmalı.

Kuvayı Milliye ruhunu ciğerlerine çekmeli ki, Misak-ı Millinin fotoğrafı gözlerin önüne gelsin.

Güneşin doğuşu ile batışı arasındaki “sarı saçlım mavi gözlüm”ün ilke ve devrimlerinde biraraya gelmeli.

Sonrası mı?

O kolay !

Pazartesi  sevilir, Salı da bir numara olur !

İstemek başarmanın yarısı mı derler?

Bir denilebilse.

Bir kez bile olsa…