Pazar gecesi Fenerbahçe-Kayserispor maçını izlemek için ekran karşısına yarım saat önce geçtim ki, “bu maç sıkıntı geçecek” diye bir hisse kapıldı. Öyle ya, bir gün önce Beşiktaş zorlu Rize deplasmanından 3 puanı rahatça cebine koyup gelmiş ve liderliğe yükselmişti. Bu maçı alamaz isek rüzgar tersine dönebilirdi.

Hakem düdüğünü çalmış ve maç başlamıştı. Oğlum da gelecekti maç izlemeye ama gecikti. O geldiğinde yarım saati geçmişti maçın. İlk söylediği “Of ya yine Ankara’da patlama var” oldu. Duymamıştım. Ekran sanki bir an karardı ve irkildim. İnternetten elde ettiği ilk bilgileri paylaştı.

Pazar da, maç keyfide hepsi bir anda bitti tükendi.

Bomba patlattılar yine Ankara’da!

Bomba.

Bomba eşittir; ölüm!

Parçalanmış cesetler.

Yaralılar.

Ambulanslar.

Sirenler.

Polisler.

Hastaneler ve doktorlar.

Ve yakınlarından haber alabilmek için yollara dökülen onbinler.

Diğer tarafta da, devlet.

Bilinen sözler ezberlenmiş gibi geliyor peşpeşe.

Kınamalar.

Yakalanacaklar.

Takip ediliyorlar.

Açıklayacağız.

Falan filan.

 

Bize bahar havası yaşatan Pazar günü nasıl kış oluverdi birdenbire.

Yakıyor yürekli.

Canları.

Ocakları.

İnsanlarımız ölüyor.

Genç yaşlı.

Kadın erkek.

 

Derken yayın yasağı geliyor mahkemeden.

Olabilir.

Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi için önlemdir.

Anlaşılır.

Ama aklın mantığın almadığı soru şu:

Teröre mecbur mu bu ülke?

Neden önlem veya önlemler almakta beceriksiziz?

Sebep ne?

O sebeplerin sebebi bizim politikalarımız mı?

Sahi neden komşularımızla kavgalıyız ve komşularımızdaki işlere fazla mı burnumuzu sokuyoruz.

Bundan dolayı mı bombaları patlatıyorlar?

Öyle ise kendimizi bir gözden geçirmek ve yanlıştan dönmek için geç mi?

Bu gerginlik ve gerilim daha nereye kadar sürecek?

2002’de sıfır olan terör bugün başkentin göbeğinde 5 ay içinde 3 kez bombalı saldırıya kadar uzandı ise yönetenlerin bunda hiç mi hatası ve sorumluluğu yok?

Vesaire…

 

O polis ve ambulanslardan yayılan siren sesleri deliyor yürekleri.

İnsanın yüreği ağzına gelip tansiyonu tavan yaparken, ülkemin geleceğine umutlu bakamıyorum.

Nereye sürükleniyoruz?

Ne oldu bize?

Ve neden bu sürüklendiğimiz bataklığa düşmemek için son bir hamle yapamyoruz?

Üzerimizdeki ölü toprağını kim serdi bize?

Kim/kimler?