Biliyorum sizler de çok sıkıldınız.
Hatta “Bu gazeteciler reklamcılara mı çalışıyor” bile diyorsunuz.
Kim bilir başka başka ne şekilde söyleniyorsunuzdur!
Bilemiyorum.
Bildiğim sapına kadar haklı olduğunuz.
Yetti yani!
Her gün aynı konular.
Aynı fotoğraflar.
Laylaylomlar!
Eee ne yapacaksınız.
Ramazan ayının şerefini bu şekilde haberleştirerek, iftar sömürücülerinin aleti oluyoruz.
Haber yapsan meslek kriterlerine uymuyor.
Yapmasan darılanlar oluyor.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
Her yıl aynı sıkıntı.
 
İftar sofralarının bu şekilde siyasete ve kişisel reklamlara alet edilmesi elbette hoş değil.
Az daha ötesi ayıp.
Ama yapıyorlar.
Gösteriyorlar.
Tribünlerde dolanıyorlar.
Yereldesin.
Her gün yüzyüzesin.
Gitmesen olmaz.
Yazmasan olmaz.
Ben kurtuldum bu işten.
Yıllardır hiçbir iftara katılmıyorum.
Haberlerini de yazmıyorum.
Ben kurtuldum ama yazı işleri ne yapsın?
Dönüp duruyoruz işte.
Kim için mi?
Dinimizin, sadece etini değil  iliğini ve kemiğini sömürenler için.
Vah halimize.
 
Daha önce de birkaç kez yazdım.
İftar yemeklerinin en onurlusu ve ruhuna uygun olanı Kdz. Ereğli’de yapılıyordu. Belediyenin muhtarlarla birlikte tespit ettikleri ailelerin evlerine kadar sefertaslarıyla yemek götürülüyor ve kapıya bırakılıyordu.
Yani, bir elin verdiğini diğerinin görmemesi amaçlanıyordu.
Böylesine içi dolu hizmet daha sonra sulandırıldı.
Sefertasları kaldırılıp, yerine mahalle iftarları konuldu.
Gelen sömürdü, giden sömürdü.
Nihayetinde “10 bin kişiye iftar veriyorum” reklamına dönüşüp, belediye başkanı imamlığa bile soyundu.
Biraz daha uzasa, müftüyü bile koltuğundan ederdi.
Cılkı çıkan bu hizmetin tadı o günlerde kaçtı.
Böyle de devam ediyor.
 
Ah şu Ramazan ayı bir bitse.
Ben de sizler gibi iftar haberlerinden kurtulsam.
Çünkü.
İyice mide bulandırmaya başladı.