Halkın iradesini hiçe sayma, demokrasiyi askıya alma kararının ilkini, on yıl önce 1960 yılının Mayıs’ında, ikincisini ise 12 Mart 1971 tarihinde uygulamaya karar vermişlerdi.
Halbuki 60 darbesinin ülke demokrasi’ sine verdiği zararı, hem sağdaki partiler hemde soldaki partiler iyi biliyorlardı.
Birleri muhakkak hatırlayacaktır, 60 darbesi ile iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Partili ’lerin siyasi haklarının iade edilmesine CHP de sıcak bakmıştı, siyasiler bunu istiyordu, ama o zamanlarda ülke siyasetinde özgül ağırlığı epeyce fazla olan silahlı kuvvetlerin bunu istemediği iddia edilmişti!
Askeri darbe zamanlarında ve devamında yaşananlar için yazılanlar söylenenler, yakın siyasi tarihe ışık tutması açısından her zaman önemli ve kıymetli olmuştur.
Mesela, ikinci askeri darbenin en önemli siyasi aktörlerinden Eski Cumhurbaşkanı, eski Başbakan Süleyman Demirel.
Ben altı defa gittim, yedi defa geldim demişti.
Bu sözü belki ülke demokrasisine olan inancından, belki bundan sonra da ülkede yaşanabilecek siyasi inişlerden çıkışlardan veya kendi taraftarlarını bir arada tutmak, saflarını sıklaştırmak adına söylemiş olabilirdi ama bu olay onun alışkanlık haline getirdiği şapkayı alıp gitmesinin ilk ayağıydı.
Halbuki, kendi iktidarına karşı yapılmış gibi gözüken askeri darbenin, aslında kendisi ve kendisi gibi düşünenlerin gelecekteki iktidarlarının sağlam zeminlere oturtulması için yapıldığını çok iyi biliyordu.
..........................
Kasabanın lisesinde öğrenciydim.
Birincisini bilmem ama kasaba ikinci askeri darbeden hatırı sayılır büyüklükte nasiplenmişti.
Gerçekten de birkaç sene öncesine kadar Karadeniz’in kıyısında, kendi halinde bir balıkçı kasabası olarak bilinen, böyle tanımlanan, kitaplara konu edilen (doğrusu da budur) kasaba kıyılarına, isteseler kasabanın yerli ahalisinin tamamını içine alabilecek büyüklükte bir askeri toplama gemisini neden getirmişlerdi?
Koca gemi balıkçı kasabasının kıyılarına neden gelmişti!
........................
O günlerin Türkiye’sinde öğrencilerin fazla olduğu, işçi sayısının yoğun olduğu şehirlerde,
Önce batılı ülkelerde taleplenen,
Ülkemizde de özgürlüklerin ve yaşam koşullarının iyileştirmesi başlıklarıyla şekillenen olayların etkisiyle rüzgarlar sol yönlerden esmeye başlamıştı.
Yaşam koşulların iyileştirilmesi taleplerini başta sendikalar, işçiler, öğrenciler, bunların hak ve özgürlük taleplerini meydanlara taşıyan örgütler ve dernekler ile karşıtları arasında büyük olaylar yaşanıyordu.
Kendi düşüncelerine göre bu balıkçı kasabasından da buna benzer aykırı kıvılcımlar parlamaya başlamıştı.
Ülkenin gözbebeği olan tesisin kurulduğu bu kasaba, başıboş bırakılamazdı!
Kasaba bir şekilde gözlem ve denetim altına alınmalıydı!
Ülkenin en büyük ağır sanayi kuruluşlarından biri olarak kabul edilen entegre yassı çelik tesisi kasabada işletmeye açılmıştı, büyümeye devam ediyordu. Haliyle de insanlar iş için aş için kasabanın yolunu tutmuşlardı
İyi de benzeri bir tesis aynı vilayetin sınırları içerisinde yıllardır faaliyetteydi, o zaman mesele iş aş değildi, ağır sanayi meselesi hiç değildi.
Sosyolojik olarak bakıldığında, vilayetin iki kasabası arasında dağlar kadar fark vardı. Öbürünün, kıyı kasabasında olan biten hiçbir şeyle ne ilgisi nede buna benzer bir durumu vardı.
Zaten yıllar yıllar sonra her ikisinin de özelleştirmesi gündeme geldiğinde, birisinin satış aşamasında yerde gökte kıyamet kopmuşken, diğeri 1 TL ye sessiz sedasız özelleştirilmişti.
.........................
Burada bu balıkçı kasabasında bir şeylerin olduğuna iyice inanmışlardı! İnandıkları bir şey daha vardı, burada olanlar bitenler sakıncalı şeylerdi!
Kasaba’nın 55 yılında 8 bin ’ler civarında olan nüfusu 60 yılında 9 bin’lere yaklaşmıştı ki bu artış normal bir nüfus artışı olarak kabul edilebilirdi. Ama 65 de 19 bin’lere (iki kat) 70 yılında ise 30 bin’lere (üç kat artıştan daha fazla) dayanması, üstelik bu nüfus artışının içerisinde işçi nüfusunun çok fazla olması birilerini rahatsız ediyordu!
Zaten birkaç yıldır hatta tesisin açılışından buyana, herkesin gözü, kulağı, ilgisi, kasabanın üzerindeydi!
Sendika temsilcileri, ilerici aydın yazarlar, çizerler, partilerin önemli isimleri, hatta 68 kuşağı öğrenci liderlerinin, devrimci örgütlerin yönetici kadrolarının kasabaya geliş gidişleri herkesin dikkatini çekiyordu!
Büyük Erdemir grevi birilerinin hiç aklından çıkmıyordu.
.....................
Ama esas mesele kasabanın kendi içindeydi.
Ülkenin büyük kentlerinde yüksek tahsillerini bitiren kasaba sevdalısı, kasabanın evlatları birer birer meslek sahibi olmuşlar, sayıları ilk kez bu kadar çoğalmış olarak memleketlerine dönmüşler kasabanın sosyal yaşamında yerlerini almışlardı.
Bunlara, 68 kuşağı da deniliyordu, kasabanın 40’lıları da.
Siyasete uzak durmuyorlardı, içine içine giriyorlardı, sorumluluk alıyorlardı, kasabanın sosyo ekonomik yaşamında söz sahibi olmaya başlamışlardı.
Siyasetle ilgileniyorlardı, ahaliyle içli dışlı oluyorlardı, siyasi tartışmalarla kasabalının ilgisini çekiyorlardı, gazetelerde yazı yazıyorlardı. Sendikalarda işçilerle bir araya geliyorlardı. Sendikal faaliyetlere destek veriyorlardı.
Açık söylemek gerekirse ister sağ olsun ister sol olsun kasabanın partilerinde yıllardır köşe başlarını tutmuş koltukları yosun bağlamış gelene ağam, gidene paşam diyenlere, hatta tek parti artığı ağa takımının yerleştikleri saltanat koltuklarını sallayıp, devirlerinin bittiğini kulaklarına fısıldamıyorlar, açık açık yüzlerine haykırıyorlardı.
Ama birilerine göre, esas sıkıntı,
Bu okumuş kasabanın evladı kasaba sevdalısı gençlerin neredeyse tamamı, sol düşünceye sahip gençlerdi.
O gün için sıkıntının büyüğü buydu.
Kasabada, o zamanlara kadar esen her rüzgâr, her dönemde birilerinin arkasından eserken, çoğu bu kasabada 40’lı yıllarda doğmuş kasaba sevdalısı, kasabanın evlatları, gençleri hiçbir menfaat ve çıkar gözetmeksizin bu rüzgârları tersine döndürmüşlerdi.
Bu durum kabul edilemezdi, bir şekilde önüne geçilmeliydi.
...........................
54 yıl olmuş.
Üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçmiş.
Kasabanın, 40’lıları, 68 kuşağının kasabadaki temsilcileri aramızdan tek tek ayrılıyorlar.
Dilerim, gözleri arkada kalmıyordur.
Kalsa bile ne yapılabilir, sevdalısı oldukları kasabaları da artık yerinde değil ki.
Nuri ÖZTÜRK / İzmir