Her ikisinin de ne zamandan buyana, insanoğlunun hizmetinde olduklarını, onların kurdukları medeniyetlere, yerleşim ve yaşam imkanları sunduklarını pek bilemiyorum ama.

Tarih kitaplarından, bu işle ilgilenen araştırmacıların araştırmalarından, yazarların yazdıklarından, çizdiklerinden ortaya çıkarttıkları belgelerden.

İlk isimlerinin nasıl ve ne sebeple kimler tarafından verildiğini, o isimlerin bugünlere nasıl ve ne şekilde taşındığını öğrendik, biliyoruz.

....................

Yunanlılara göre Zeus ve Miken Kralının kızı Alkmene nin oğlu veya Amfitrino’un üvey oğlu Herkül’ü,

Roma ahalisine, ilahi kahramandır, yarı tanrıdır, ölümsüzdür, yenilmezliğin simgesidir diye yutturarak gaza getirip,

Kasabanın hava ’sının suyu ’nun kıymetini, Kalkan’ının Mezgit’ inin Çileği ’nin tadını lezzetini öğretip, post most ayaklarıyla Karadeniz’ in kıyısındaki bu kadim yerleşim kıyılarına gönderip,

Koca Yusuf’un hayvanlarını kestaneci köyü çayırlarına otlamaya götürmesini de fırsat bilerek, mağarasının önüne tabelasını çakıp burası benim şehirlerimden birisidir Herakleia Pontike diyerek kendi ismini verdiğini,

......................

Kasaba’dan 600- 700 km uzakta, Karadeniz’in değil de Ege Denizi kıyısında olanına da,

Düşes’ in haylaz oğlu İngiliz kırması, Fransız asıllı Aslan Yürekli Richard denilen kopil ‘in,

Herkes Oxford’a okumaya giderken üstelik orada doğup büyümesine, okulun da evinin dibinde olmasına rağmen, Okul yerine kendisi gibi bir sürü ipsiz işsiz güçsüz psikopatı peşine takıp haydi haçlı seferine çıkıyoruz ayaklarıyla yola koyulup, sürüsünü! buraya kadar getirmesi, konaklatması, sonrasında.

Bu bölgeyi de pek beğenip, buraya diğer isimlerinden biri olan Cordolion’u verdiğini biliyoruz.

....................

Gelecek nesillere kötü örnek olacak bu bencil ve anlamsız iki tarihi kayıt, insanı ister istemez düşündürüyor.

Her iki yerin isim babalarının, eli kılıçlı arsız yağmacı çapulcu savaşçı tayfalardan olması bir tesadüf müdür?

Yoksa gelecekte olacakların ilk işaretleri midir?

Meselenin isim tarafını hallettiğimize göre, diğer ipe sapa gelmez olaylar da konumuz dışında kaldığından, üzerinde fazlaca durmanın ne gereği vardır ne de vakit harcayacak kadar önemi vardır, diyerek mevzunun bizi ilgilendiren tarafına geçebiliriz.

.......................

Önce şunu söyleyelim.

Her ikisi de Osmanlı döneminde Vilayet Dersaadet Belediye Kanunları çerçevesinde 1880 yılında Belediyelerini kurmuşlardır.

Kayıtlara göre bizim kasabanın ilk Belediye Reisliğini Müftüzade Halil Kaptan üstlenirken, yine aynı tarihte kurulan diğer belediyenin ilk Belediye Başkanı da Çömezzade Hacı Mehmet Efendi olmuştur.

Tarihçiler ikisinin de bağlı oldukları vilayetlerinden daha öncelerde, yani onlardan daha eski zamanlarda yerleşik yaşamlara, medeniyetlere ev sahipliği yapmaya başladıklarını yazıyor.

...................

Herakleia dan evrilip devrilip bizim kasaba olarak Ereğli adını alıncaya kadar ne gibi zorluklar yaşadığını bilemem ama,

Kasabalı zorunlu kalmadıkça,

Devleti Âli’ye bir işi düşüp, mühre ihtiyacı olmadıkça,

Ne saatlerce süren yolculuğa, nede vilayetin isli pis havasına katlanırdı.

Kendisini, vilayetin bir ilçesi olarak, onun adıyla eşleştirilip, yani Zonguldak Ereğli olarak tanıtmayı istemezdi. Zaten bu isme pek ısınamamış, sevememiş, benimseyememiştir.

Kasabalı için kasaba sevdalıları için onun adı ezelden beri Karadeniz Ereğlisi dir.

Diğeri Aslan Yürekli Richard’ın isim babası olduğu zamanlardaki Cordolion’dan başlayıp, günümüze gelinceye kadar Cordolieu, Kordelya gibi isim değişikliklerine uğrasa da o artık Ege kıyısında ki Karşıyaka’dır.

Kasaba’dan kime sorarsanız sorun, kimsenin ağzından ben Zonguldak Ereğlili’liyim gibi bir cevabı alamayacağınız gibi,

Karşıyaka’lılar da ben İzmir Karşıyaka’lıyım demeyi kendilerine bir külfet, kimliklerinden ayrıcalıklarından fedakârlık yapmayı gerektiren bir iş sayarlar.

Lakin Karşıyakalı bu sıkıntılı durumu çok çok evvelden kökünden çözmüş.

Lafı fazla uzatıp kendilerini yormayı veya anlamayana dert anlatmanın bir sonunun olmadığını bildiklerinden olsa gerek, tedbirlerini çok önceden almışlar, işi kısa tutmuşlar olayı 35,5 diyerek halletmişler.

Bilenin de bilmeyenin de hafızasına 35.5 meselesini yerleştirmişler, kimlik sunma meselesini gündemlerinden çıkartmışlar.

Laf dönüp dolaşıp bu konuya geldiğinde merakınıza da yenilip,

Nedir 35.5 diye sorduğunuzda hiçbir Karşıyakalının İzmir’i aklından çıkartmak, hafızasından silmek, vilayetliğini kabul etmemek gibi bir düşüncesinin olmadığını, samimiyetinden ve içtenliğinden anlayabilirsiniz.

35,5 derken İzmir’in 35’inden vazgeçip onu inkâr etmediğimizi belirtmek isteriz, ama 1/2 olmazsa olmazımızdır, bunun anlamı ise biz farklıyız, ayrıyız, ayrıcalıklıyız bu özelliğimizin de bilinmesini isteriz demeleri meseleyi yeteri kadar açıklığı kavuşturmaktadır.

1912 de kurulduğunda Levanten’lerin çoğunlukta, Türklerin azınlıkta olduğu bir yerleşim yeriymiş. O zamanlarda, benzeri birçok yerde de olduğu gibi burada da rekabetin, üstünlüğün, ayrıcalığın er meydanı futbol maçlarıymış. Karşıyaka’nın formasındaki Yeşil rengin İslam’ı, Kırmızı renginin de Türklüğü, direnişi temsil ettiğini söylüyorlar.

...................................

Konuyu ve de sözü Vilayet ile bizim kasabanın arasındaki muhabbete, ilişkiye taşıdığımızda, meseleyi tam anlayabilmek için biraz gerilere gitmekte yarar var.

Geçmişte Karaelmasın kasabada sınırlarında bulunup, Vilayet sınırlarının içlerine, altlarına kadar yayıldığının ortaya çıkması ile bölge ilk Milat’ını yaşamıştı.

1937 yılında önce Ereğli Kömürler İşletmesi, sonrasında 1983 yılında EKİ den dönüştürülerek Türküye Taş Kömürü Kurumu TTK, kurulmuştu. (Önce Ereğli)

Ama esas milat, önemli değişim Kasabaya fabrikanın gelmesi ile birlikte olmuştur. Kasaba, ülkenin ve vilayetin sınırlarını fersah fersah aşarak, ahalisiyle birlikte tüm ülke ’ye yeni Milat’ını yaşatmaya, herkesi kasabanın bu nimetlerinden yararlandırmaya başlamıştır.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, kasabadan vilayete ticaretleri büyütmek, maddi imkanlarını genişletmek için bir, bilemediniz iki aile göçmüşken, fabrikanın kasabaya gelmesi sonrasında başta vilayetten olmak üzere aynı amaçla ülkenin dört bir yanından kasabaya gelenlerin sayısını ne siz sorun ne ben söyleyeyim.

Ayrıca vilayetin değilde kasabanın vilayete nasıl ve ne şekilde el atıp omuz verdiğini hatırlamak gerektiğinde, 1982-83 yıllarında şimdi ki süper lig, o zamanlardaki adıyla 1. Kümede oynayan Zonguldak Spor’a, yani vilayetin takımına kasabadan Kulüp Başkanlığı seviyesinde bir yardımda da! bulunulduğunun bilinmesinde fayda vardır!

Vilayetin ilçeleriyken ondan ayrılarak il olanlar, yeni devlet imkanları ile yollarına başka ayrıcalıklı mecralarda devam ederken,

Kasaba içten ve dıştan her türlü engellemelere zorluklara rağmen, gocunmadan kendi yağıyla kavrulmaya devam etmektedir.

Yıllardır milletvekili seçimlerinde kasabanın evlatlarını seçilmemeleri için en olmadık yerlerden listelere koyduran vilayetin elitlerine, siyasi işbirlikçilerine,

Kasabalının 1973 ve 1977 yıllarında yapılan genel seçimlerde verdiği karşılık arşivlerde durmaktadır.

Aslında o kadar fazla uzağa gitmeye de gerek yoktur!

Son yerel seçimler öncesinde bu başkan gitsin sizi il yapacağız, bu başkan giderse kasabaya hizmet yağacak diyenlere, kasabalının siyasi rantı elinin tersiyle iten cevabı henüz arşivlere girmeyecek kadar yenidir.

Kasabalı olmak kadar, kendini kasabalı kabul edip kasaba sevdalısı olmakta önemli bir ayrıcalıktır.

Anlamakta zorlananlar anlayıp ta tatmin olmayanlar için bir başka hatırlatma!

Kasabanın ilk kez yaşadığı, adına asrın felaketi denilen kasırga sonrasında kasabaya reva görülenler ile böyle bir fırsatı yakaladıklarında amaçları yalnızca selin önünden kütük kapma olanların niyetleri o sıkıntılı günlerde bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı.

Sıkıntının bir yerinden tutmak yerine, geçmişe dönerek altyapıyı eleştirip akıllarınca bir şeylerden nemalanmak isteyenler, Başkanın deyimiyle’’ bazı aklı evveller ’in’’ fırsatını bulduklarında, ortaya saçılıp nelerin peşinde olacaklarını, kasabanın değilde, nasıl kendi ikballerinin hayallerini kurduklarını kasabalı iyi biliyor iyi görüyor.

Alışılmadık sıra dışı bir felakette bile kasaba böylesine yalnız bırakılıyorsa, buna rağmen ayakta kalıp kendi imkanlarıyla bu kadar kısa sürede eski yaşamına dönebiliyorsa,

Bu durum, kasaba adına başlı başına çok değerli bir özgüven örneği, herhangi bir şeyin açıklanmasına gerek olmayan, ihtiyaç da duyulmayan vakur bir duruştur.

.....................

Vilayetimiz Zonguldak’tır,

İlin en fazla vergi verenleri, ülke ekonomisine katkı yapanları bu kasabanın topraklarında yaşamaktadır.

Elinden alınan eski fabrikası ahalinin havasını denizini suyunu kirletip zehirleyerek hastalık saçarken,

Kasabadan yana görünüp, kasabanın eline ayağına maddi manevi prangalar vurulurken, ÖEB kararına karşı çıkar gözüküp Marstan gelmişler gibi Fabrikanın yararına olacaksa destekliyoruz diyenler ortalarda salınırken,

Uzun yıllardır bu ve benzeri birçok haksız ve hakkaniyetsiz yaşanan yaşatılan gerçeklerden sonra,

Geç, belki de çok geç kalınmış bir tavır olsa da ilkeli kararlı dik bir duruş olarak kabul edilmelidir ki,

Kasaba tam anlamıyla ve son zamanlardaki demografik haliyle, artık değil ezelden buyana tartışmasız 67.5 dur.

67.5 üç rakam’ la ifade edilen basit bir sayı kümesi değildir.

Peki nedir bu 67.5 diye hala sual eden olursa?

Zamanında bilmem kaç tane cami yapım yeri önerildiği halde, ideolojik ve rantsal akla hizmet için denizin içerisine yapılması dayatılan caminin,

Her türlü baskıya karşı, projenin yerine karşı çıkan kasabalının, aklı selim tutarlı davranışıdır.

Kasabadan kopartılmakla yetinilmeyen, kasabanın eski fabrikasının ÖEB ilanı ile kasaba üzerinden oynanmaya devam edilen oyunlara karşı, fabrika yöneticilerine ayrı, kasabalıya karşı rol kesenlere karşı

Kasabalının eğilmeden dimdik durmasıdır.

Kasabanın gençlerini sokağa salıp, spor yapma imkanları ellerinden alınırken bende yardımcı olmak isterdim ama, ile başlayıp viraj üzerine viraj alıp yan çizenlere karşılık,

Kasabalının, bu aciz insanların haline içten içe gülerek takındığı tavırdır.

67.5

Lezzeti kasaba sınırlarını aştığı halde sahip çıkamadığımız Ereğli pidesine olan sevdadır,

Tarihi mendirekten ayrı kalan bayrağımızı özlemektir unutmamaktır,

Biz Ereğlülü’yüz diyerek bu sözün arkasına sığınıp gerisini getirmekten kaçınan,

Kasabayı yalnız bırakanların haline acı acı gülmektir.

67.5 bir tavırdır, üzerinde kasabanın kasabalının özelliklerini barındıran ilkeli bir duruştur.

Duayen siyasetçisi, saygın edebiyatçısı yazar, kasabanın evladı kasaba sevdalısı Kemal Anadol’un neden şimdiye kadar benimsenmedi, şimdiye kadar neden kasabalı slogan haline getirip sahiplenmedi dediği.

Bu mesele,

Üzerine birçoklarının toprak serpilmiş dediği,

Kasabanın ortak paydalarında buluşması engellenen, nerede olurlarsa olsunlar, nasıl yaşıyorlarsa yaşasınlar

Kasaba evlatlarının, kasaba sevdalılarının, hiçbir fedakârlığa, hiçbir zahmete gerek duymadan sahip çıkmaları gereken değerli bir dik duruş, kıymetli bir özgüven tanımıdır.

 

Nuri ÖZTÜK / Sapanca