İki kara..
Üç kara…
Dört kara!
Geliyor, geliyorlar…
Orası !
Burası..
Neresi mi?
….?
Bilir mi; bir kara, iki kara, üç kara ve dört karayı bu kuşaklar?
Bilemem!
Bilseler, bilebilseler coşkular tavan yapar.
Tavanları da deler.
Delmek yetmez, geçer gider.
Sessiz girip sesli çıkmak derler bunun adına.
Güm !
Güm dediğimiz alt tarafı üç harfli bir sözcük.
Gerilim’in g’si ile başlar, üzümün ü’sü ile devam eder ve Melek’in m’si ile tamamlanır.
Melek mi dedik?
Mecazi !
O da m ile başlayıp, k ile bitiyor!
O da…
Kömür çocukları bilir bir karayı.
İkiyi de.
Üç ile dördü de…
“Geliyoruz” der!
Der iken dağlar dönerek ses verir aynı sloganları çoğaltarak.
Geliyorlar !
Kömürün çocuklarını bilmez ki, kömürün kokusunu ve tozunu yutmamış olanlar.
Bilemez !
Kömür yaşamdır.
Emektir.
Kandır.
Kopan bacaktır, koldur.
İşlevsiz kalan ciğerlerdir.
Zonguldak’ta Amelebirliği’nin hastanesindeki Doktor Yıldız’dır.
Kandilli’deki topal doktordur.
Nedim Bey’dir.
Merdo’nun izini sürmektir.
Ölümün Ö’südür.
Hepsidir…
Şimdi gitmek mi var çeşmi siyah’a ?
Bir, iki, üç ve dört diyerek!
Karanlıkları da yırtarak !..