Kasabanın lisesinde okuyordum.
12 Mart diye bilinen, şimdilerde de öyle hatırlanan, ülkenin tamamında kaygılı kasvetli karanlık günlerin yaşandığı zamanlardı.
Askeri muhtıra verilmişti, eküri’si sıkıyönetim de yanında yerini almıştı. Her on senede bir diye takvime not düşülen, aydın çağdaş ilerici, ülkenin emperyalizm karşıtı demokrat insanlarının kıyımına başlanmıştı, plan zaten hazırdı tuşlara basmak yeterli gelmişti.
Gazete sayfalarında arananların, gözaltına alınıp tutuklananların, sıkı yönetim bildirilerinin yanına, yasaklanan kitapların dergilerin isimleri de ekleniyor bunlar da işin kreması oluyordu.
Ajanslar, gazeteler bu yayınları evlerinde bulunduranlara, ağır cezaların verileceğini duyuruyordu. Hem gazeteler yazıyordu hemde radyolardan duyuruluyordu. Güya bu yayınlar yasaklanmıştı ama bazıları Gazeteci Bayramın Bakırcılar çarşısındaki dükkanının raflarında alıcılarını bekliyordu.
Gazeteci Bayram kendisini uyarıp yok et bunları diyenlere, okuyanlara ceza var, satanlara yok diyerek dalgasını geçerdi. Acıların korkuların yanında böyle trajikomik durumlarda yaşanıyordu.
Söylenildiği gibi ülkenin neredeyse tamamında sobalar esas işleri ısıtma görevini yaparken diğer yandan da ek iş olarak kitap yakma işini üstlenmişlerdi.
Kasaba ’da sendikacıların, ilerici, demokrat, çağdaş düşünce sahibi aydınların gözaltına alınıp toplandığı yerlerden birisi, tutuklanmalarının ilk durağı, kasaba kıyılarına demirleyen Beyaz gemiydi. (Giresun Muhribi)
Ülkemizde ve bize benzeyen birçok ülkede yasaklar denildiği zaman, ilk akla gelen kitapların yasaklanması, yazarların cezalandırılması olmuştur. Kötülüklerin baş suçlusu olarak kitaplar ve onları yazanlar kabul edilmiştir.
Kitabın, basının, yayın yaşamının ülkemizdeki başkenti olarak bilinen İstanbul’unun Cağaloğlu ’sunun, bir başka tanımlamayla Babıali’sinin bu özelliğini kaybetmesinin üzerinden çok uzun bir zaman geçti.
80 askeri darbesinin baskıcı ortamının etkisiyle, ülkenin okuyan yazan kesimini karamsarlığa düşürecek kadar kitap yayınlarında, satışlarında ve okuma oranlarında ciddi azalmalar oldu.
Gazeteler kapandı, yöneticileri ile yazarlarının arasına nifak tohumları ekildi, o fraksiyon bu fraksiyon diye yeni yeni ayrıştırıcı icatlar bulundu, parçalandılar dağıldılar dağıtıldılar.
..........................
Hem kurumsal hem de ekonomik risk alınarak 1982 de düzenlenen ilk kitap fuarına sadece 28 yayınevi katılabilmişti. O günlerin üzerinden 41 yıl geçti. İşte bu ilk kitap fuarı artık 1.000’den fazla yayınevinin katılımı, milyonlarca ziyaretçisi ile uluslararası bir kimliğe büründü.
Yaz ayları bitip, tam manasıyla kış aylarına girilmeden yani özellikle Ekim Kasım ayları kitap, sanat fuarı ayları olmaya başladı.
Yine günümüzde büyük şehirlerdeki kitap fuarlarının yanında Merzifon’dan Lüleburgaz’a Alanya’dan Dikili’ye Bartın’a Çaycuma’ya kadar birçok küçük il ve ilçede kitap fuarları düzenlenmeye başlandı. Kitaplar makul fiyatlarla satılarak, okuyucuları ile buluşturuluyor, kitap okuma teşvik ediliyor büyük de ilgi görüyor.
Kasabada da kültür sanat adına birçok etkinlik yapılıyor. Yazarlar, sanatseverler gönüllerini koyuyorlar, fedakârlık yapıyorlar birikimlerini becerilerini eserlerinde yaşatmaya gayret ediyorlar. Kasabanın sosyal kültürel yaşamına katkı veriyorlar.
Orhan Veli’nin hava bedava bulut bedava dere tepe bedava demesinin bir anlamı kalmadı. Artık hiçbir şey bedava değil hatta çok pahalı ulaşılamayacak kadar çok pahalı.
Kitaplar da öyle
Ülkenin ekonomik durumu, yaşam şartları, bilgiye bilime erişimi zora sokuyor. Çoğunluğu sosyal çağdaş demokrat düşünceyi benimsemiş yerel yönetimler bu sorunlara çare olacak yeni çözüm yolları arıyorlar, buluyorlar.
Yerel yönetimlerin öncülük, önderlik yapmasıyla kitap bağış kampanyaları düzenleniyor, bir defa ile yeterli kalınmıyor sürekli hale getiriliyor. Kitaplıklar kütüphaneler kuruluyor, buralara kitap bağışları yapılıyor, ihtiyacı olanlar kitapları buralardan ücretsiz alıyorlar okuyup geri getiriyorlar.
.................
Milenyum veya iletişim çağının ilk çeyreğini geride bırakıyoruz.
Kasabalı, birçok güncel sorununun yanında, ekonomik dertlerle, gelecekte daha ileri boyutlara ulaşacağı anlaşılan nedeni belli sağlıksız havayla, suyla nasıl baş edebilirim düşünceleriyle dertlenirken, tüm bu olumsuz gelişmelere direnircesine potansiyelini dinamizmini korumaya gayret ediyor.
Kasabada faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, üyeleriyle gönüllüleriyle yaşanabilir aydınlık bir gelecek için özellikle de sağlıklı yaşam koşulları için bıkmadan usanmasan çalışmalarına eylemlerine devam ediyorlar.
Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.
Bu söz bize kitapların neden toplatıldığını, yasaklandığını yakıldığını çok açık anlaşılabilir bir şekilde anlatıyor.
Dünyanın en uzun mangalda hamsi festivalini yapan!
Dünya starının kasabaya getirilmesine ramak kalmışken hak vaki olduğundan gerçekleştiremeyen!
Bir zamanlar heves edilmiş ama yaşatılamamış, şimdilerde geç kalınmış bile olunsa da.
Kasabanın yerel yönetiminin, aydınlık demokratik çağdaş anlayışıyla kendine kasabaya yaraşır bir kitap fuarını başlatılıp geleneksel hale getirmesi.
Ya, onca dert tasa, canı sıkıcı şey varken şimdi sırası mı?
Diyenlere inat, inadına her başlangıç yeni bir ufkun açılmasıdır anlayışıyla.
Tam da bu zamanlarda kasabaya çok yakışacaktır.
Nuri ÖZTÜRK / İzmir