Kasabalı ’nın bazı konuşmaları, kimilerine üç bilinmeyenli denklem misali fazla garip gelse de bazılarına da gayet doğal gelirdi.
Kasabalının şifreli konuşmalarını çözmek için, ortak paydalara sahip, kasaba sevdalısı olmak yeterliydi.
.........................
Ali, birkaç gündür gözükmüyormuş!
Söz kulaktan kulağa yayılınca Baba Burnu arkası müdavimleri haklı olarak karamsar bir telaşeye kapılmışlardı.
Nasıl meraklanmasınlar ki, Ali, evlerine gelip gitmeyen, yalnızca denizde yaşayan, aile fertlerinden birisi sayılırdı.
Ölüce- Baba Burnu arasında akşamları lüks lambası eşliğinde lüfere çıkan birkaç zokacı’nın yoldaşı, fener alayını andıran kalabalık zamanlarda av yapan zokacı’ların sevimli, bıyıklı arkadaşları, lokmalarının ortağı, eğlenceleriydi.
Ali, kendisini görmeyenlere bilmeyenlere, balıkçıların kocaman bir Ayı Balığı diye anlattığı, bildiğimiz Fok balığıydı.
Kasabanın denizleri o zamanlarda o kadar berrak ve temizdi ki, fok balıkları bile buraları kendilerine mesken tutmuşlardı.
................................
Eeee... bu sabah denize çıkmışsın, var mı bir havadis? gelen giden bir şey gördün mü?
Balığa çıkan balıkçılar, balıktan başka ne görebilir ki? açık denizde kim nereden nereye gider gelir? demeyin.
Kasabalı avcılar, eylül ayının yaklaşması ile birlikte merak ettikleri sorularının cevaplarını alabilmek, için! balıkçıların kapısına çalarlardı.
Kırım ve civarlarında havaların soğumaya başlamasıyla birlikte buralardaki steplerde yetişkinleşip, kışı geçirmek için sıcak bölgelere Orta doğuya, Kuzey Afrika kıyılarına göç eden bıldırcın sürülerinin ilk durakları ülkemizin Karadeniz kıyıları olurdu.
Erken saatlerde balığa çıkan kasabalı balıkçılar, denizin üzerinden kasaba kıyılarına, mola verecekleri duraklarına gelen bıldırcınları ilk gören kişiler olurlardı.
Bu akın başlayınca kasabanın mahallelerinde, bağında bahçesinde, köylerinde, çayırlarında gecesi ayrı, gündüzü ayrı şölen görselliği kıvamında bıldırcın avı başlardı.
Geceleri boyunlara asılan lüks ’ler, ellerdeki tekelik’lerle yapılan avlara, gündüzleri kasabanın her tarafından gelen tüfek sesleri de eklenince, bıldırcın zamanının geldiği anlaşılırdı.
Her halde bu gece çok bıldırcın yağmış sözü kapıdan kapıya camdan cam yayılınca, iyiden iyiye yaz mevsiminin bitip sonbaharla birlikte av mevsiminin de başladığı anlaşılırdı.
Bıldırcınla başlayan av sezonu Sarı Kuş, Üveyik, havaların daha da soğumasıyla birlikte Çulluk avıyla devam ederdi.
Hava su deniz hatta görüntü ve gürültü kirliliğine, gri beton yığınlarına teslim olmamış kasabanın her tarafında kara avcılığı yapılırdı.
Kasaba o masum saf tertemiz güzelim günlerin çok uzağında.
Artık sohbetler muhabbetler, çok başka şeyler üzerinden yapılıyor. Zaten kasabalıya has şifreli cümleler kuran kasaba sevdalıları da yok denecek kadar azaldı.
Havamızı denizimizi üzerine bastığımız toprağımızı, acınası, yardıma muhtaç, yaşanamaz hale getirdik.
Hızımızı alamadık, ihanetlerimize hız kesmeden devam ediyoruz, epeyce bir zamandan buyana, sıranın toprağımızın altına geldiğini de utanarak görüyoruz.
Devrek, Akçakoca, Alaplı ahalisi bağlarının bahçelerinin köylerinin meralarının altını üstüne getirecek maden arama ruhsatlarının iptal edilmesi için bir araya gelmişler eylem yapmışlar. İs- Te- Mi -Yo- Ruz diye haykırmışlar.
Vilayetin vekilleri de bu haklı direnişe yerinde destek vermişler.
..........................
Ancak.
Vekillerin kasabanın belediye sınırlarının içi ile nedeni bilinir / bilinmez, çok net, çok açık ciddi sıkıntıları var. Adeta kırmızı çizgileri.
Kandilli ’ye Alaplı’ya Ormanlı ’ya Devrek’e kadar geliyorlar.
Buraya kadar geldiler, artık kasabaya da gelirler, ahaliyle birlikte olurlar, sıkıntılara dertlere çare olacak desteklerini de verirler diyorsunuz.
Birkaç saat sonra kendileri yerine! Ankara’dan o bakanla bu müsteşarla çektirdikleri fotoğrafları geliyor.
Sayın vekiller kasaba sınırları içerindeki asillerin sıkıntıları var.
Anlaşılan kasabanın vekillerinin, kasabalının dertlerine, sıkıntılarına eğilmeleri için Kale Tepe’ye, Yukarı Beccan’a, Pazaryerine veya Çınar Altına maden arama ruhsatı verilmesi gerekiyor.
Nuri ÖZTÜRK / Sapanca