50’lerden 70’lerin ortalarına kadar yani epeyce bir zaman öncelerde, kasaba ve civarındaki canlı paranın önemli bir kısmı Kandilli ’de dönerdi. Ocakların altında ve üstünde çalışan, kasabadan, köylerinden, ülkenin dört bir yanından gelmiş işçilere, memurlara ödenen ücretler hatırı sayılır bir meblağ tutardı.

Paralar buralarda kazanılırdı da pek buralarda harcanamazdı.

Her ne kadar işin ve yaşamın merkezi olarak, Müdüriyetin, İşçi bürosunun, Plan bürosunun olduğu Tepe bölgesi, biraz aşağılardaki Aşağı Kandilli bilinse de ihtiyaçların biraz olsun giderildiği, paranın harcandığı yer adından da belli olacağı gibi Pazaryeri denilen yerdi.

Tepe’de de aşağı Kandilli ‘de de gıda veya bir iki giyim ihtiyacını giderecek ekonomaların dışında paranın harcanabileceği bir yer yoktu.

Halbuki o zamanlarda harcanacak epeyce de bir para vardı!

Zamanla Pazaryerinde ve Hastane civarında palazlanan esnaflar, bölgedeki canlılığın haraketliliğin zayıflaması, kasabanın eski fabrikasının kasaba ekonomisine ağırlığını koymasını da fırsat bilerek tüm ülke için cazip hale gelen kasabaya, başlayan ticari göçe katılmakta geç kalmadılar.

Bu göçler kasabada yeni bir yaşamın başladığının habercisiydi.

.................................

Kasabalı ailelerin siyasi tercihlerinin ne olduğu, hangi ailenin Demokrat Partili mi veya devamında kurulan Adalet Partisinden mi olduğu, öncesinde Paşanın sonrasında Karaoğlan’ın Partisi Halk partisinden mi olduğu ezelden buyana bilinirdi.

Parti değiştirmek çok ayıptı, çok utanılacak bir davranıştı. Öyle ki dedelerden, babalardan gelen parti tutma halleri! çocuklarla devam eder, torunlarla da sürer giderdi.

İşte uzun yıllardır gelenekleşen kasabanın bu siyasi gerçeği, kasabanın yeni yaşamıyla birlikte köklerinden değişti.

Öncelerde kasabaya tek başlarına göçerek çalışmaya, ticaret yapmaya gelenler, zamanla ailelerini kardeşlerini yakın akrabalarını da kasabaya taşıdılar.

.........................

Aynı zamanlarla birlikte, bölünerek çoğalan siyasi partiler nedeniyle, koalisyonlara muhtaç kalınması, ülkede de kasabada da yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

Ezelden buyana kasabalı bir ailenin herkesçe de bilinen bir partisi varken, kasabanın yeni yaşamıyla birlikte yeni kasabanın yeni ailelerinde her aile bireyinin ayrı bir partisi olmaya başladı.

Öncelerde, kasabalı bir ailenin gönül verdiği partisi iktidara gelir veya muhalefete düşerken, yeni kasabanın yeni ailelerinde aile fertlerinden birisinin partisi iktidar olurken, aynı evin içindeki diğer aile bireyinin partisi muhalefete düşebiliyordu.

Yani her ne olursa olsun o aile hep iktidarda kalıyordu.

Kişilerin istediği partiye gönül vermesi, istediği siyasi görüşü benimsemesine kimsenin karışmaya hakkı da yoktur haddi de değildir.

Ancak dünya görüşüne, siyasi ideolojisine uygun parti tercihi eski kasabada, eskilerde kalmıştı,

Yeni kasabanın siyasi dengesi sente’ sinden kaymıştı, şiraze’ sinden çıkmıştı. Kişinin dünya görüşüne siyasi ideolojisine uyan siyasi tercihi, ticari kazancının yönüne göre belirlenmeye başlanmıştı.

............................

Kasabalılardan hatırlayanlar çıkacaktır, birkaç kez değinmiştim önemli bir örnektir.

Ecevit ile Erbakan’ın lideri oldukları partilerinin yaptıkları koalisyonda, Kasabanın eski fabrikası Erbakan’ın partisi ’ne bağlı Bakanlığa bırakılmıştı.

Bu koalisyondan önce lojmanlar tarafındaki bir safa dahi ulaşamayan Pestilci camisi cemaatine, koalisyonla birlikte kalabalıktan girilmez olmuştu. Cuma namazının kaç rekât kılındığını bilmeyenlerin camide olduklarının anlaşılması için işyeri kimlikleri Beç’lerini camide düşürmeleri, arabalarını caddenin en görünür yerine bırakmaları çoğu kasabalının hala aklındadır.

Aslında 70 li yıllardan akıllarda kalan bu çarpıcı, kendileri adına utanılası örnek 2000 li yılların ilk çeyreğini geride bırakırken de kasabalının yaşamında değişik versiyonlarıyla yerini koruyor.

İşte o zamanlarla birlikte temelleri atılan, kasabanın eski fabrikasının ekonomik ağırlığı ile kökleştirilen çıkar ilişkileri, şimdilerde de ticaret siyaset ilişkisi ile bazı kasabalı üzerinde ağırlığını oldukça fazla hissettiriyor.

..........................

Öyle olmasa, kasaba ve çevresini yaşanmaz hale getiren, her geçen gün bölgeyi daha çok zehirleyen, kasabanın eski fabrikasının yaptıkları ettikleri kasabanın sözde elitlerince! duymazdan görmezden gelinebilir mi?

Öyle olmasa, sayıları oldukça çoğalan kasabanın yerel basınındaki bir iki yazarının dışında kalan onca yazarının çizerinin olanlara bitenlere karşı üç maymunu oynamaları mümkün olabilir mi?

Öyle olmasa, her cumartesi günü, toplanıp kasabanın dertlerini sıkıntılarını, hastalık saçan fabrikanın belgelenmiş zehirlemelerini ihanetlerini haykıranlar seslerini duyuramayıp kendileri söyleyip kendileri dinlerler mi?

Öyle olmasa kasabalının yıllardır kasabayı yönetmesi için gözü kapalı oy verdiği, tek geçtiği Belediye Reisinin ilk kez bu kadar yalnız bırakıldım feryatları karşılıksız kalabilir mi?

Yeni kasabanın yeni halleri şimdilik böyle, yarın mı?

Nuri Öztürk /Sapanca