Av malzemeleri satılan iki dükkân vardı, kasabanın avcıları ihtiyaçlarını bunlardan giderirlerdi. Hangi avcı hangi dükkânın müşterisiydi, bu bile bilinirdi.
İrfan Tufan’ın dükkânı Bakırcılar çarşısında Gazeteci Bayramın dükkanının karşı çaprazında kalırken, Tozak Mustafa’nın av malzemeleri sattığı dükkânı, Kaneri ağzındaki Berber Etal’in dükkanından İskele Camisine doğru aşağıya döndüğünüzde yine ilk sağ dönüşte yokuş çıkılan dar sokağın başında üç dört kişinin ayakta bile zor durduğu Berber Vicdan’ın küçücük dükkanının karşı köşesine düşerdi.
Berber Vicdan’la Tozak Mustafa’nın köşe başlarındaki dükkanlarının arasından Vesile’nin sahibi olduğu, oğlu Deli Yücel’in işlettiği Dünya sinemasına gidilirdi.
Tozak Mustafa’nın alt yanından, Memleket eczanesi tarafına doğru inişte derme çatma iki binada yanyana iki pide fırını vardı. Kasaba pidesinin adı da tadı da efsane olmuşken, bu fırınlardan birisinin adının neden Safranbolu Pidecisi olduğuna o günde bugünde aklım ermemiştir.
Tozak Mustafa’nın dükkanının ortasında, üzerinde bir şeyler paketlemek için de kullanılan, camlı vitrin, masa benzeri bir tezgâh vardı. Tezgâh camına içten iliştirilmiş siyah beyaz fotoğrafta elinde tüfeği, önünde vurulup sıraya dizilmiş 130 civarında sığırcık kuşu olan, fotoğrafın üzerine de bir atışta 128 sığırcığı vuran, Kışla köyünden efsane avcının! ismi yazılmıştı.
Gerçi atış yaptığı fişeğin bir benzerinin içini boşatıp saçmalarını saydıklarında fişeğin içinden, vurulan kuş sayısı kadar saçma tanesi çıkmamıştı ama! olsun.
Avcılık spordur, yorulduğunu hissetmeden bitap düşmektir. Temiz havada uzun uzun yürüyerek, ciğerleri temiz havayla doldurmaktır. Öncesiyle sonrasıyla muhabbeti boldur, bazen o resimde yazıldığı, anlatıldığı gibi atışı! bol şehir efsanelerinin yaratıldığı, avlanma zamanı bittiğinde gelecek av gününün özleminin başladığı büyük bir heyecandır.
.........................
O zamanlarda,
Kasaba henüz gri’ ye teslim olmamıştı, mahallelerde evler azdı, bağ bahçe yeşil çoktu, bahçelerdeki envai türlü meyve ağaçlarının yanında sarmaşıklara sarılmış çeşitli büyüklükte ağaçlar da vardı.
Fabrikası, denizini havasını zehirlemek, suyunu içilmez hale getirmek gibi bir ihanete, önüne geçilemez para hırsına henüz yenik düşmemişti.
Ahaliyi hastalık sahibi yapmak aklından bile geçmezdi. Haddini sınırını iyi bilirdi. Akli dengesinin de kasabalıya saygısının da yerinde olduğu! bu zamanlar hangi zamanlardı denilirse 70’lerin sonuna kadar, olmadı 80’lerden alınan en fazla bir iki seneydi veya ahalinin kış mevsiminin hangi sertlikte geçeceğini bazı meyvelerin bolluk durumuna göre tahmin ettiği! vede tahminini tutturduğu! zamanlardı diyebiliriz.
.....................
Kasabanın her iki evinden birisinde, ava meraklı birisini muhakkak bulabilirdiniz.
Bıldırcın’ la başlayıp Sarı Kuş ve Üveyik’le devam eden av mevsiminin en haraketli, avcısı en bol zamanları Kasım ve Aralık aylarıyla birlikte başlarken, neredeyse her sene düzenli ve hatırı sayılır yoğunlukta yağan karlı günlerde zirveye çıkardı.
Şimdiki acınası görüntüsünü bir an unutup, Ağustos Eylül ayları ile birlikte yani av mevsiminin başladığı zamanlarda, o güzelim kasabanın nerelerinde avlanılırdı av yapılırdı, yeni tabirle avlakları nereleriydi sorusuna, kasabanın hemen hemen her tarafıydı diye cevap verilmesinde hiçbir abartı yoktur.
Mesela, şimdilerde iç içe birbirine girmiş sokaklarıyla, içinde kaybolmanıza müsait bölgeler, Meydanbaşı köprüsünden İstanbul yol ayrımına hatta lojmanlar sapağına kadar olan caddenin (Erdemir) alt tarafından fabrika sınırına kadar olan alanlar yemyeşil çayırdı bağdı bahçeydi. Hem Bıldırcın hem de akşamları Çulluk bek’i için oldukça müsait av yerleriydi.
Kar yağdığında, akşam ezanı da yaklaşılırken Bey Çayırından Abalı köyüne kadar Pençes deresinin etrafı avcıların tüfek sesleriyle yankılanırdı. Sıra sıra karşılıklı dizilen avcılar Abalı köyünden Kestaneci köyü altlarına kadar yayılırlardı.
Kasabanın yakın köylerinden, Kışla köyünün her yeri, Kestaneci köyünün içi dışı altları, Kemer köyünün tren yolu düzlükleri, deresinin kıyıları önemli çulluk bek alanlarıydı.
Şehrin içindeki Kale Tepenin etekleri evinden çıkıp üç beş dakika sonra av yapmak isteyen mahalleli avcılar için ideal bir av merasıydı.
İşte, o karlı günlerde kasabanın mahallelerinde çeşit çeşit Kara’sından Çokça’sından Curuğ’undan bakal’lar sabahtan akşama kadar çoluk çocuk tarafından avlanırdı da bu şenlik akşam ezanına yakın Çulluk Bek’iyle büyüklere yetişkinler devredilirdi.
Çok önemli bir gelenekti çulluk avı, özelliklede akşam bek’i.
Kasabanın nasıl ki yalnızca zoka’ ya çıkan balıkçıları vardıysa, kara avcılığında da Çulluk bek’ ine tutkuyla bağlı avcıları vardı. Uzun gagasıyla karların üzerinde yem ararken bıraktığı izleri, kalemle yazılmış yazılara benzeten kasabalı avcılar kendi aralarında onu Kâtip diye tanımlarlardı.
Akşam bek’ inde sıra sıra dizilmiş avcıların arasından vurulmadan geçen çulluk’ un diğer bek avcılarının üzerine doğru gittiğinin haberi kasabalı avcılar tarafından en anlaşılır! haliyle
Geleya la geleyaaa... diye bağırılarak verilirdi.
.......................
Kasabanın avcıları olarak bilinen, kasaba sevdalılarının içinde kimler yoktu ki, her biri av mevsimini iple çeker, ilerleyen yaşlarına av tutkularıyla meydan okurlardı.
Kolsuzoğlu Memet Usta ile Sadrettin Usta çarşıdaki dükkanlarında mobilya yaparlardı, ortaklardı. Ortaklıkları av yaparken de devam ederdi. Birlikte ava çıkarlardı. Soğuk karlı günlerde işyerlerinde gürül gürül yanan odun sobasının üzerinde yaptıkları kuş güvecinin lezzetini tatmayan, o sohbete katılmayan tek bir çarşı esnafının kalmadığı söylenirdi.
Av ve avcılık Tozak Mustafa ile İrfan Tufan’ın hem evlerini geçindirdikleri meslekleri hem de sevdalarıydı. Dükkanları, kasabalı avcıların evlerine gitmeden muhakkak uğrayıp selam alıp verdikleri birer duraktı.
Zaman zaman kasabanın çok eski zamanlarında çekilmiş fotoğraflarını bir yerlerde görüyoruz, görüyorsunuz. Bu eski tarihi fotoğraflar çok beğeniliyor, kasaba sevdalılarını geçmişe götürüyor duygulandırıyor.
Eski Kasabanın bu eski tarihi fotoğraflarının altında iki isim öne çıkar. Foto Nazmi ve Foto Sadık.
İşte bu fotoğraflara imza atan Foto Nazmi’nin avcılıktaki ustalığı, işindeki ustalığından aşağı değildi. Bazı kasabalı Foto Nazmi’yi avcılıktaki, bazı kasabalı ise fotoğrafçılıktaki ustalığı ile bilirdi, tanırdı. Ayrıca damadı Fotografçı Yaşar da kasabanın bilinen tanınan sevilen avcılarından birisiydi.
Kasabalının bildiği ismiyle Topal Memdali ve Berber Vicdan da tam bilemiyorum ama aynı mahallenin avcıları olarak aklımda kalmıştır.
Kasabanın en çok bilinen ve tanınan kasaba sevdalısı bir o kadar da av sevdalısı, zaman zaman çarşı içindeki çay ocağına omuzuna tersten asılmış çiftesiyle gidip gelen Kahveci Refik’tir.
Çarşının içinde kolunun altındaki deri çantasıyla oradan oraya turlayan kasabanın bu bölgeden sorumlu tek trafik Polisi Nevzat da avcılığa olan merakıyla bilinirdi. Arayanlar kendisini İrfan Tufan’ın dükkanında bulacaklarını iyi bilirlerdi.
Kör Fehmi de Eski Kaleci Avşun da aynı mahallede otururlardı. Tam bir av sevdalısıydılar.
Kaleci Avşun Göztepe’nin en şaşalı zamanlarında herkesin bildiği tanıdığı, kasabanın efsaneleşmiş kalecisidir. Boyuyla posuyla ellerinin büyüklüğü ile dikkat çekerdi. Futbol topu ellerinin içinde görünmez hale gelir kaybolur giderdi. Kaleci Avşun av meraklısıydı tam bir avcıydı. Her avcının ortak özellikleri vardır, kimse tarafından da garipsenmez. Ama Avşun’ un çok ayrı bir merakı, ayrı bir özelliği daha vardı.
Avşun, kıl tuzak ustasıydı.
Bahsetmiştim hatırlayanlar da çıkacaktır. O zamanın kasabasının mahallelerinin bahçelerinde, şimdi artık pek fazla kalmayan, sarmaşıkların sardığı büyük büyük ağaçların olurdu, Kar yağdığında bakal’ların beslenebildiği bu ve diğer birçok ağaca kıl tuzaklar kurulurdu. Kıl tuzak hazırlamak, kurmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. İşin erbabı olmayı gerektirir.
Kıl tuzaklar, düzgün, yaklaşık bir, bir buçuk metrelik ağaç dalına hazırlanırdı. Bu dallar belirli aralıklarla itinayla delinirdi. 10-15 santim uzunluğunda kement haline getirilmiş atın genelde kuyruk kılları ağaç dalının altından geçirilerek bir ucu buralara sabitlenir, kement yapılan diğer tarafı ağaç dalının üst tarafına sıralanırdı.
Dikkat gerektiren el becerisi gerektiren hassas bir işti.
Her yerin karla kaplanmasından sebep Kar’ dan yem bulamayan bakal’ lar, ağaçlarda yem yiyebilecekleri en yakın yerlere sabitlenmiş kıl tuzaklara konmak zorunda kalırlardı ve bu dalın üzerinde hareket ettikçe ayakları kıl tuzak kementlerine takılır, baş aşağı üzüm salkımı gibi sallanırlardı.
Kasabanın o zamanki mahallelerinin ağaçlarında bolca görülen kıl tuzakları şimdilerde kimse bilmeyebilir.
..................
Kasabanın bu güzel insanları, bu güzel kasabaya sevdalı avcıları av yapmaya yine şimdilerde pek kimsenin hatırlayamayacağı namlunun ucundan doldurulan tek atış yapılabilen doldurma tüfeklerle başladılar.
Tek kırma av tüfeklerinden, ithal çiftelere sonrasında süper poza namlulu tüfeklere geçebildiler, yetişebildiler.
Şimdilerde bir servet değerindeki otomatik, yarı otomatik envai türlü modernlikte, ava kaçma şansını vermeyen tüfeklere yetişemediler Yetişselerdi de kullanırlar mıydı bilemiyorum.
Bu avcılar da adını hatırlayamadığım kasaba sevdalısı diğer avcılar da çok iyi avcılıklarının yanında çok değerli aile reisleriydi.
Evlerindeki kafeslerinde kuş, bahçelerinde köpekleri vardı, bunları evlatlarından ayrı tutmazlardı üzerlerine titrerlerdi.
Kasaba sevdalısı bu güzel insanlar, bu avcılar artık yok.
Aslında sevdalısı oldukları o kasabada artık yok
Nuri ÖZTÜRK / İZMİR