Festival deyince aklıma hep  işkence gelir.

Hem de nasıl işkence?

Bu işkencenin adı  trafiktir.

Yasaklarla süslenmiş bir festival işkencesidir.

Ulaşım hakkınız gasp edilmiştir çünkü.

Oradan gitme yasak!

Şuradan geçme yasak!

Aracını park yerinden kaldır yasak!

Bu saatte olmaz yasak!

Ara sokaklarda dolanmak ise serbest.

İki aracın yan yana geçemediği sokaklardaki yaşanan sinir harbinin adıdır festival.

 

Benim için en başta trafik işkencesi demek olan festivallerde anlayamadığım ve çözemediğim ise şudur.

Festivali kim yapıyor?

Belediye.

Belediye necidir?

Yerel yönetim.

Adının başında  “Yerel” ifadesi  olan bir kurumun görev ve sorumlulukları nedir?

Çöp toplar, su getirir, kaldırım yapar, ulaşım alanlarını büyütür, parklar düzenler, kentte yaşayanların yaşamlarını sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan yönetir/yönlendirir.

“Yerel yönetim” kimliği taşıyan kurum da elbetteki adı festival diye süslenen panayırlarda da yerel değerleri tanıtır.

Yerel adında her ne var ise bu kültürleri destekleyip geliştirmesi gerekenlerin, yerel kültürle uzaktan yakından hiçbir bağlantısı ve ilgisi olmayan etkinlikleri işadamları ve kurumlardan zoraki çok büyük bağışlar toplayarak  gerçekleştirmesi, popülizmden öteye giden bir başka  yol değildir.

Kaynaklarını israf eden bir kent ileri gidebilir mi?

 

Yerel yönetimlerin gerçek anlamda yerel festivaller düzenleyerek, yerel  kültürleri öne çıkarıp tanıtacağı dönemler gelmelidir artık.

Festival işkencesi ancak böyle sona erdirilir.

İşkencesiz günlere olan özlem o kadar büyük ki…