8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde düzenlenen etkinliklerin en önünde olması gerekenlere baktım yoktular.
Yoktu “bizi Kdz. Ereğli halkı seçti” diyen belediyenin kadın meclis üyeleri.
Neredeydiler acaba?
Neden gelmediler?
Neden en önde yürümediler?
Neden emekçi kadınlar gününde şiddetin her türlüsüne hayır diye bağırmadılar?
Kadın, kendi hakkına sahip çıkmıyor ise boşverin gitsin.
Evet evet aynen öyle.
300 kadın vardı yürüyüşte.
Neden 3 bin değil?
Neden 30 bin değil?
Neden?
Bozhane’de yürüyüş sırasında katılımın azlığından yakınan kadınlara şivesiyle “garının garnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin” dedim.
Tabi ki tanıdığım ve nazım geçenlere.
Yoklar ki.
Onca sivil toplum kuruluşu altına imza atıp da davet yapmış ama…
Gelemediler.
Sanırım Meydanbaşı yokuşundan aşağıya frenleri tutmadı.
“Kadına şiddete hayır!” sloganı sırasında inadım inat ben de “Erkeğe şiddete hayır” dedim.
Evet, bir çok erkek karısından azarlar işitip veya dayak yiyerek evden çıkıyor ve sonra da tüm hırsını mesai arkadaşlarından alıyor.
Erkekleri bu şekilde pimi çekilmiş bomba yapmaya kimin ne hakkı var?
Şiddete hayır!
Böyle gırgır içinde yürürken; tanıdığım birileri yaklaştı ve kedicikleri ile dikkatleri ciddi biçimde çeken Adnan Oktar’ın kitaplarının dağıtıldığını söyledi.
Apartmanlara bırakıyorlarmış.
Bırakırlar.
Yasak değil ki.
“Polise bildirin” dedim.
Bildirdiler mi bilmem ben yine de kediciklerin hatırına haberini yapıverdim.
Renk olsun.
Saatler, günler ve haftalar rüzgar gibi savrulurken geriye eskitilmiş yılların anıları kalıyor.
Bugün dünden kötü.
Gidiş hiç de iyi değil.
Sıkıntılı.
Bunca olumsuz tablo içinde, sloganlara kedilerin hayalini ekleyip günü bitirmenin keyfi içinde koyuyorum.
Noktayı.