Saat 8’i 17 geçe çaldı telefon. Arayan Zeki Oker.
Zeki Oker ‘i 77’lerin o hızlı Ecevit rüzgarında buluşup tanıyan bir dostuyum. Zeki Abi, çevrede bir olay olduğunda veya öğrenmek istediğinde sürekli arar. O sabah erken saatte aradığını görünce “bir şey oldu” dedim içimden.
“Buyur Zeki Abi” diye açtım telefona.
Zeki Abi’nin telefonundaki kızı Pınar’mış. Ağlayan sesiyle “Eyüp Abi Babam öldü Eyüp Abi” dedi.
Of !
Habere bak…
Haber acı!
Çok acı!
40 yıllık dostluğu kökleştirerek sürdürmenin eşsiz güzelliğinin acısı çöktü bir anda yüreğime.
Zeki Abi Yalı Caddesi’nde oturuyor.
“Nerede?” diye sorduğumu Sarıkorkmaz’da Sarı Evler’de yanıtını aldığımda öğrenebildim.
Hemen gittik DSP ilçe Başkanı Mustafa Timur’la.
Ölüm raporunu yazacak doktor daha yeni çıkıyordu evden ki, biz geldik.
Cenaze nakil aracı da kapıda!
Of!..
Pınar’ın evine girdik ki, tabuta yerleştiriyorlar Zeki Abi’yi.
Şükran Abla ağıt yakıyor “Zeki… Zeki… Hakkını helal et Zeki… Ben Hakkımı helal ettim Zeki… Hakkını helal et Zeki… Allah yardımcın olsun Zeki….”
Yutkunmak yetmiyor…
Cenaze aracına yüklenen tabutunun ardından gittik morga kadar.
Orası soğuk.
Buz !
Tabutu araçtan indirip morgda da tabuttan çıkarıp yıkama tezgahına koyduğumda düşündüm onca geçen yılı.
Hep mücadelelerin içinde olduk omuz omuza.
Partinin adı ne olur ise olsun hep sol da…
Nazif Gözalan geliverdi o an aklıma.
Zeki Abi ile aynı binada komşulardı.
O da çok oldu gideli.
Ak güvercinli o yıllar.
1987 yılında Ecevit siyasi yasaklı iken sağanak yağış altında Kandilli’ye gelmişti. Yeni oradaydık hepimiz. Bülent Bey, yasaklı olduğu için parti adını veremiyordu ama son sözü “ben güvercini çok severim” diyerek mesajını vermişti.
Hey Zeki Abi hey!
Hey Nazif Gözalan hey!
Morgun soğukluğunda o dostluk dolu yılların içinden sıyrıldığında acı gerçek önümdeydi.
Zeki Oker yoktu artık.
Gitmişti.
Ve biz üç beş dost kalıvermiştik geride.
Geriye sayımın içinde.