Vicdani hukuk yok ise “hukuksuzluktan” yakınmaya hiç kimsenin hakkı yoktur.

Evet gün gelir bu hukuk dediğimiz kavram herkese gerekli olur.

Olmasına olur da, ya kendi iç vicdanımız.

O ne durumda?

28 Nisan’da Cumhurbaşkanlığının ikinci tur seçimi gerçekleşti.

Sandıktan yine bir çok iptal oyu çıktı.

Niye çıktı diye sorgulamayın.

Bu demokrasinin gereğidir.

Aday veya adayları beğenmeme hakkı yok mu seçmenin?

Mecbur mudur geçerli  oy vermeye?

Sandığa gidip oyunu  iptalden yana kullananan onbinler var..

Beğenmiyor var olan adayları. Gönlünden geçenlerin yollarını kesmişler ve ada yapılmamışlar ise  kimin ne hakkı var “senin oyun şuna yaradı buna yaradı” demeye?

Ne haddine?

Bu ne dayatma kafası?

Bu ne baskı?

Bu ne ötekileştirme?

*

Bir ailede her görüşten insan da olabilir.

Mecbur mudurlar sürü gbi diğerinin peşinden gitmeye?

Kanun mudur?

Hani demokrasi?

Hani demokratlık nerede kaldı?

Demokrasi çok çeşitlilik değil mi?

Bunun adı da zenginlik olarak öne  çıkmaz mı?

İşte asıl anti-demokratlık, bir diğerinin oy tercihine saygı göstermeyenlerdir.

Herkesin bir akıl ve dünya görüşü var.

İçine sinmeyene oy verme zorunda olunur mu?

Demokrasi  öncelikle ailede başlar! Ama sözüm ona kendilerini demokrat olarak ilan edenler, bunu kabul etmez ve faşist bir görüşle  farklı düşünce ve görüşe ahkam kesme alışkanlıklarını südürürler..

Yozluk sınır tanımaz ki!

*

Demokrasi bir yaşam biçimidir.

Demokrasi de demokratik teammüller ve duruşlar yarışır. 

Demokrasi de çarpıklığa karşı direnilir.

Demokraside anti demokrat tüm uygulamalara da ayrımsız karşı durulur.

Demokrasi benim hırsızım veya katilim iyi demek değildir.

Hırsız hırsızdır, katil de katil.

Gerçek demokrasilerde, demokratlar, adayların genel başkanlar tarafından belirlenmesine karşı eylem yapar. Hayır der! Bu tutum ve duruş gerektiğinde  sandığın boykot edilmesine kadar gider. Ve halkın temsilcilerinin yine halkın içindeki partililer tarafından belirlenmesi savunulur.

İktidarı ve muhalefeti ile tek adamlı bir sözüm ona demokrasinin (!) yaşandığı ülkemizde sandıktan kimin çıktığı çok mu önemli?

Al birini vur ötekine.

Hepsi bankanın Osmanlı’sı.

Şu  meclise giden ve adı da milletin vekili olan  600 kişiyi kim seçti?

Benim, senin, o’nun bir dahli oldu mu bu listeleri belirlemeye?

Bu soruya yanıt verin ve neden direnilmediğini sorgulayın/sorgulayalım,

O gitsin de ne olur ise olsun diyerek yol haritası çizen bir siyasi mücadele mi olur?

Mücadelenin bir ilkesi vardır.

Duruşu vardır.

Omurgası çelik gibi olur.

Bi oraya bi buraya oynanmaz!

Yani amaca giden yolda da her şey mübah asla olmaz.

O zaman ne farkın var diğerinden/ ya da diğerlerinden?

*

Benim elimde bir güç ve yetki olsa, Anayasa’ya bir beşinci madde eklerim.

1)      Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye meclisi, İl genel meclisi üyelerinin tamamı mensup oldukları partilerin tüm üyelerinin katılımı ile ÖN SEÇİM ile belirlenir.

2)      A-Siyasi parti genel başkanları da dahil olmak üzere: Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye meclisi ve İl genel meclisi üyelerinin görev süreli en çok iki dönemdir. Ve bir daha kesinlikle aday olamazlar.

B- Bu iki dönem kuralı; muhtarlar, oda başkanları, sendikalar, sivil toplum örgütleri yöneticileri de dahildir.

C-Cumhurbaşkanlığı, Bakanlık ve Milletvekilliği yapanlara özel maaş uygulaması iptal edilecektir ve emekliliğini doldurmamış olanlar, primlerini ödeyerek ve de diğer vatandaşlar gibi yaşını da bekleyerek emekliliği hak edebilirler.

D- 65 yaşını geçelerin seçme hakları olur, anca seçilme hakkı yoktur.

*

İşte bir seçim daha geçti.

Yine yüz yüze bakıyoruz.

Kazanan kazandı.

Umarım ülkemiz için iyi olur.

Her türlü terörden uzak, Laik, Demokratik, Çağdaş,  Hukuk devletinin aydınlık yolunda, Atatürk ilke ve devrimleri yolumuz ve ışığımız olmaya devam eder.

Kazanan biz olalım artık.

Hepimiz.