“Konuşabilmek bir kültürdür, bunun için de herkeste yoktur.”

Siz sever misiniz bu sözü?

Büyük oranda “evet” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet  tabi ki.

Konuşabilme kültürü yerleşebilmiş olsa, bu dünyada kavga olur mu?

İnsanın insanı boğazladığı  kan gölü olur mu?

 

Konuşabilmek  tartışabilmektir.

Kavga asla değildir!

Sesini yükseltmek”

Bağırmak!

Çağırmak!

Tehdit etmek!

Şiddete başvurmak değildir!

Konuşabilmek bilgidir.

Görüş zenginliğidir.

Sonunda karşılıklı anlayış ve saygıdır.

Seviyedir.

 

Konuşabilme kültürünün temelinde aile terbiyesi ve bilgi donanımı vardır.

Bu zenginlik ile yaşanan tartışma adabı öyle büyük enerji yaratır ki, beyin jimnastiği tavan yaptırır.

Ayrılık ve ayrışmaların temelindeki farklılıklar da böylece ortaya çıkıp, ortak akılda buluşur.

 

Şimdi…

12 Eylül karanlık döneminden sonra güdümlü de olsa demokrasiye dönüş sürecinde, tüm liderler “satarım-sattırmam” tartışması yaşasalar da,  bir masanın etrafında konuşurlardı.

Kilit olurdu vatandaş ekran karşısında.

Her tür düşüncenin terbiye sınırları içinde kalarak özgürce ifade edilerek tartışıldığı bu açık oturumlar nerede şimdi.

Liderler zirvesi kapalı kapıların arkasında saklı bırakılırken, halk hiçbir şeyden neden habersiz bırakılıyor?

Neden yan yana ekranlara çıkarak bir masa etrafında tartışmıyorlar?

Kim neden kaçıyor?

Sonuçta vatandaş karar verecek ise aklına takılan konulara açıklık getirmesi sorumluluğu olanlar siyasi partilerin genel başkanları değil mi?

Türkiye gerçekten öncelikle bunu da tartışmalı.

Çakma medya papağanlarına gerek yok ki.

Bu işin iki asli tarafı var.

Bir tarafta halk, diğer yanda da parti başkanları.

Şimdi bugün yaşadığımız anayasa tartışmalarını inanıyorum ki hepimiz siyasi parti genel başkanlarının ağzından öğrenmek isteriz.

Bir değil birkaç kez biraraya gelmeli genel başkanlar.

Hatta isterse cumhurbaşkanı da katılsın.

Kafalardaki tüm sorular aydınlığa kavuşur böylece.

Vatandaş net bilgi sahibi olup kararını bu duruma göre verebilir.

Şu emperyalist Amerika’da bile başkan adayları açık oturumda yanyana gelebiliyor ise bizimkiler kimden kaçıyor?

Halktan mı?

Bu kaçış kuşku yaratmıyor mu?

Aklımızdaki “acabalar”ı çoğaltmıyor mu?

 

Konuşabilmek bir kültürdür.

Bu ülkenin liderleri de bir masa etrafından konuşabilecek kültür ve birikime sahiptir/sahip olmalıdır.

Değil midir?!!