HDP milletvekillerinin savcılığın “gel ifadeni ver” çağrılarına “gelmem” diyerek rest çekmesiyle başlayan gerilim  en sonunda polis verilen emri uygulamasına kadar uzandı.

Şimdi soralım mı HDP’li milletvekillerine?

Siz iktidarda olsaydınız da savcılığın polise verdiği “getir!” emri karşısında ne yapardınız?

Ya bu emrin uygulanmasına müdahale etmez ya da bu emrin geçersizliğini sağlayacak yasal düzenleme yapardınız.

İki şık var.

Ya emir uygulanır ya da yeni bir yasal düzenleme ile o emir uygulanmaz.

Üçüncü şıkkı olamaz!

 

Ha, bir yasal düzenleme yapılır da savcılığın soruşturmalarında “gel” emri dinlenmeyecek  ise de o ülkede düzen müzen kalmaz.

Açıkçası millet tuttuğunu götürür.

Budur yani.

 

HDP Milletvekilleri bilerek bu gerilimi yaratarak “mağdur” pozisyonuna düşmek istemişlerdir.

Siyasetleri gereğince doğru ya da yanlış onların bileceği  bir iş.

Ama…

Bu ülkede hangi siyasal düşünceye sahil olur ise olsun herkes yasalara uymaz zo-run-da-dır!

İki iki daha dört.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu konuda olaya demokrasi anlamında bakarak koyduğu tavır da doğrudur.

Bir tek eksiği ise HDP milletvekillerinin devlete meydan okuyarak, savcıların emrini dinlememelerini de eleştiri konusu yapmalıydı.

Bu ülkede Genel Kurmay Başkanı kumpas olduğunu bile bile savcıların emirlerine uyarak adliyeye gitti. Ve o adliyede tutuklanarak cezaevinde de yattı.

CHP 6,5 saat süren  MYK toplantısında  hazırladığı bildiriye neden “HDP’nin bu yasaları takmaz” tavrını eleştiri olarak koymamıştır gerçekten çok merak ediyorum.

İlginç !

 

Şimdi antidemokratik bir şekilde OHAL kapsamında  alınan bir kararla bir çok derneğin kapatılma kararı çıktı.

Doğru mu?

Bana göre de değil.

Ama…

Şimdi devletin güvenlik görevlileri gelen bu emri uygulamayacak mı?

Mümkün mü böyle bir şey.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki emir demiri kesiyor.

Polise veya jandarma verilen emrin gereğini yapmak için ilgili derneğin kapısına gider ve kapatma kararını uygular.

Ama konu HDP olunca uygulamak derttir.

“Kapattırmam!” sözlerinin muhatabı olan güvenlik kuvveti iki arada bir derene kalmıştır.

Nereye tükürsün?

Aşağıya mı yoksa yukarına mı?

Dert!

 

Çok somut bir örneği cumartesi günü Diyarbakır’da yaşandı işte.

Haber:

“…Özgür Kadın Kongresi’ne (KJA) ait dernek binasına gelen polis müdürüyle HDP'li vekil Felaknas Uca arasında 'talimat' tartışması yaşandı. Milletvekili Uca da polis müdürüne, "Size gelen her talimatı uygulamak zorunda değilsiniz, ben buna müsaade edemem. Burası bir kadın derneği, kadınların haklarını koruyan bir dernek" diyerek cevap verdi.

 

Buna karşılık polis müdürü de Uca’ya "Ben bana verilen talimatı yerine getirmek zorundayım. Siz engel olsanız da, olmasanız da, ben bu kararı uygulayacağım. Ben tebliğ etmeye gelmedim. Burayı 3 ay süreyle kapatmaya geldik" karşılığını verdi.

HDP’li Uca da, "Valinin her talimatını uygulamak zorunda değilsiniz. Bir kadın derneğini kapatıyorsunuz. O zaman beni de buradan zorla çıkarırsınız’ diyerek içeri girdi.

Polis müdürü bu kez "Vekilim buna gerek var mı? Lütfen zor kullanmadan işimizi yapmamıza müsaade edin" ricasında bulundu….”

 

Kavgada ne olur?

Araya giden dayak yer!

Bu kavgada dayak yiyen de güvenlik kuvvetleri.

Emri uygulamaktan başka hiçbir seçeneği olmayan güvenlik görevlisine bu şekilde hangi ülkede karşı durma/durabilme lüksü vardır?

Bölücü terör örgütünü destekleyen, besleyen ve palazlandıran o emperyalist ülkelerde bile güvenlik kuvvetinin uygulamak zorunda olduğu bir emre “hayır” diyeni kelle paça götürürler?

Nefes aldırmazlar nefes!