Doğduğu zamanı bilirim Salim’in. Babası yakın dostumdu ve genç yaşta vefat ettikten sonra eşi büyüttü çocuklarını kömür parasıyla. EKİ’den bu yana TTK’nın bir geleneğidir, eşi vefat eden kadınları işe almak. Cemile Abla’da TTK’da çalışarak ekmek parasını kazanıp çocuklarını büyüttü. Salim’de ekmeğini kömürden kazandı büyüyüp çoluk çocuğa karıştığında.
Salim, OHAL kapsamında yayımlanan KHK ile TTK’dan işten atıldı aynı müessesede  çalışan Başmühendis Halis Önay ile birlikte.
 TTK’dan 4 kişi atıldı  2’si Kandilli’den.
1-      Salim Çalık
2-      Halis Önay.
Her ikisi de yasal çerçevenin içinde demokrasi mücadelesi veren iki Türk vatandaşı.
Öyle tanır öyle bilirim.
 
Peki atılmalarına sebep ne?
Yakın tanıdığım bu iki kişi ne Fettullahçı, ne de PKK’lı.
Olmadıklarını çok iyi biliyorum.
 
Gerçekten çok üzüldüm.
Canım yandı.
Ateş düştüğü yeri yakar biliyorum.
Herkesin bir ailesi var.
Yükümlülükleri var.
Borç harç var.
Okumaya çaba gösteren çocuklar var.
Şimdi ne olacak?
Aradım sordum Salim’İ “Nedir bu durum” diye !
Anlam veremediğini söyledi.
Peki ya emeklilik ve kıdem tazminatı.
Emeklilik için yaşı bekliyormuş.
 
Umarım alınan bu ihraç kararının yanlış olduğu fark edilerek, TTK’dan atılan bu 4 kişi işine geri döndürülür.
Aileler ağlamasın.
Var ise bir suç/suçları  yargılansınlar.
Ama işten atmak.
Çok ağır ve acı !
 
**
 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı coşkusunu belediyenin düzenlediği yürüyüşe de katılarak paylaştık Cumhuriyet sevdalılarıyla.
Her yürüyüşe katılırım.
Beni belediye başkanının kim olduğu veya partisi hiç ilgilendirmez.
Bu yıl da öyle oldu.
Yine gittim ve yine yürüdüm.
Ama dikkatimi çeken bir gerçek var ki; bu yıl yapılan yürüyüş ilk kez hem katılım hem de coşku anlamında çok sönüktü.
Yürüyenler “Neden 10. Yıl Marşı’nı çalmıyorlar?”  tepkisindeydi.
Sahi neden?
10. Yıl Marşı kimi niye rahatsız etsin ki?
“Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan.

Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk’üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.

Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Örnektir uluslara açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk’üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!”

Bu sözler sakıncalı mı yoksa?
 
İlginç olan bir tespitim daha var ki; o da Atatürk Anıtı’nda konuşan Belediye başkanının hiç alkış almamasıydı.
Daha ötesi ise ciddi homurdanmalar vardı.
Bilemem ki; çok eski dostum olan doktor bu durumu nasıl analiz eder?
Eskiden bilirdim de, bugün için ne yazık ki hiç yorum yapamıyorum.
Köprülerin altından çok sular akıp gitti çünkü…