Selda’nın o yanık sesi “Uğurlar olsun!” diye çığlık attığında içi bir tuhaf olanlardan mısınız?

“Herhalde” diyen sayısı o yıllarda milyonlarca idi.

O yıllar !

Ama o yıllarda !

 

Bir Pazar sabahı otomobiline bindiğinde patlayan/patlatılan o bomba ile kana bürünmüştü ak beyazı  karlar.

Ankara ayazı yırtılmıştı sanki.

Paramparça olmuş bir bedendi elbette katledilen.

Özü duruyordu.

Yürek yüreğe olup meydanlarda  “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atılırken, Kalpaksız Kuvayı Milliyeci “Ankara’nın taşına bak” türküsünün koynundan bakıyordu ülkesine.

Ülkesi yığın yığın olmuştu bir kez daha!

Sokaklar, caddeler, iller ilçeler meydanlardaydı.

Hava koşulları vız gelip çoğalıyordu milyonlar.

Kararlı.

Dik!

Ve de onurlu..

 

Evet o yıllarda milyonlarca “Vurulduk ey halkım unutma bizi” diyenler.

Bir ölüp bin doğanlar.

Hepsi birer Uğur Mumcu’ydu.

Hep biri çelik.

Her biri can.

Böyle büyüktüler.

Böyle diriydiler.

Böyle ışık doluydular.

 

Ya sonra?

 

Bugün milyonlar var mı bilmiyorum.

Var ise sinmişler.

Var ise korkmuşlar.

Var i se ışıksızlar.

Var iseler !

 

25 yıl geçti aradan.

O kapkara gün olan 24 Ocak’tan.

Bir bir eridiler.

Eridikçe dirilemediler.

Şimdi sadece bir şarkı kaldı “Uğurlar olsun” diye.

Hüzün veren bir anı.

Çünkü…

Artık saflar artık sık değil.

Hiç değil.

 

Kabullenmekten başka seçenek yok; bu yıllar o yıllar değil.

Tehlikenin farkında olmaya olmaya küçültüler  her alanı.

“Benim derneğim”, “Benim partim”, “Benim idealim”, “Benim ihtiraslarım”, “Benim koltuğum”, “Benim geleceğim”, “Benim ben” diye diye iticilik dünyalarında toplumu ayrıştırdılar.

Alın sizin olsun dernekler, partiler, koltuklar.

Türkiye elden giderken aldatın kendinizi.

Ve gösterişleriniz için bir de şarkı söyleyin “Uğurlar ölsün” diye.