Zonguldak maden işçilerinin 30 kasım 1990 tarihinde başlayan grevi ve ardından 4 Ocak  1991’deki şanlı Ankara yürüyüşü dönemlerinden daha önce sendikal haberleri hep takip ederim.

Mehmet Tezer’den bu yana eylem ve sözlerinin haber açısından içinde olduğum Zonguldaklı maden işçilerinin direnişleri ve “gemileri yaktık geri dönüş yok” sloganlarının devamında, Mengen’den geri dönerken “burası Türkiye İsrail değil” derken, salladıkları nüfus hüviyet cüzdanlarının görüntüleri daha dün gibi hafızamda.

Madenciler özellikle 12 Eylül darbesinin en ağır faturasını ödeyen emekçi kesimi.

Askeri dönemde nerede ise aç açık kaldı yeryüzünün yüzlerce metre altında körhanelerde karaelması üreten madenciler.

Öldüler.

Yaralandılar.

Ciğerlerinden kan tükürerek acı çekerek yaşamdan kopup gittiler.

Tarih madencilerin çektikleri çilelerle doludur.

Hele o mükellefiyet dönemleri.

Yaşamayan bilmez.

Biz mi nereden biliyoruz? Madenci bir ailenin evladı olduğumuzdan tabi. Göçükler grizular bizim gibi evlerin ilk gündem maddesiydi çünkü.

**

Zonguldak’ta yine yeraltındaki metan gazı yeryüzüne çıkarak  oksijenle birleşip grizu oldu.

Grizu ölüm demek.

Grizu ayrıca ölüme rağmen ekmek kavgası demek.

Yani grizu tehlike demek.

İşte o tehlike şimdi elde avuçta ve “kapattırmayız!” sloganı ile savuşturulmaya çalışılıyor.

Sendikacılar dünün tekrarı gibi aynı sözlerle gündeme oluştururken, kamuoyu konuyu yine siyasi açıdan değerlendiriyor.

Sonuç: yine çözümsüzlük!

**

Oysa çözüm olmalı.

Bu maden ocaklarının günümüz dünya teknolojilerine uygun standartlarda üretim yapması sağlanmalı. Dünya fosil yakıtlardan vazgeçerken, stratejik önemi asla göz ardı edilmeden o maden ocakları yaşamalı/yaşatılmalı.

Peki nasıl?

Zarar ederek mi?

Zarardan kurtarılarak mı?

Elbette zarar etmesini kimse istemez. Peki o zaman zarardan kurtulmak özelleştirme midir?

Üçüncü bir seçenek var ama çoktan unutuldu. Kimse o seçenekten söz etmiyor artık. Oysa, T.T.K A.Ş’nin kurularak maden ocaklarının ÖZERKLEŞTİRİLMESİ gerektiği kanun teklifi ile TBMM’ye sunulmuştu. O kanun teklifini ne iktidar ne de muhalefet gündeme getirip tartışmadan, “kapatırım”, “kapattırmam” noktasında eveleyip geveliyorlar.

Çözüm yok değil.

TTK zarar etmemeli.

Ama özelleştirilmemeli de!

O halde, toplumun tüm kesimleri ve de öncelikle maden mühendisleri odası bu konuda sorumluluk üstlenerek üçüncü yolun haritasını sunmalı.

Sendikacılar da, dünyadaki maden işletmelerinin hangi koşullarda üretim yaptıklarını araştırarak, iktidara “seçeneğimiz var” demeli.

Zonguldaklı madenciler; artık bu yılan hikayesine dönen çözümsüzlüğe,  iktidara yağ çekerek kurtulmanın kolaycılığını bırakıp “çözüm budur!” diyebilmeli.