Döneme göre öten horozlar antidemokratik uygulamaların yaşandığı dönemleri topa tutuyorlar.

Ne güzel!

Böyle de olmalı.

Ammmaaaaa!

Peki o tarihte köstebek gibi yeraltına saklanıp da gizliden gizliye o bugün eleştirdikleri uygulamalara karşı ses çıkarmayanlar, hatta yandan yandan destek verenlerin samimiyetine kim inanır ki!

İşte bu nedenle çifte standart söz ve davranışlar mide bulandırıyor.

Bir bakıyorum ki bugünkü dönemlere, asker düşmanlığı moda oldu.

Sözlü saldırıların sınırı da kalmadı.

Ağzı olan konuşuyor ve yazıyor.

Arsızca.

Haksızca.

Her tarafı iftira kokan bu yayınların bombardımanında kamuoyu da tek yanlı oluşturularak kamusal yargısız infaz peşinde koşanlar, “yanıt hakkı” denilen kavramı hiçe saymayı sürdürüyorlar.

Hukukun bir gün herkese gerekli olduğu anlatılır.

Söylenir.

Savunulur da!

Yüzlerce insanın cezaların evlerinde tutuklulukları devam ederken, savunma ve yanıt hakları antidemokratik uygulamaları eleştirenlerin antidemokratik tavırlarıyla kullandırılmıyor.

Suçlamalar sınırsız.

Savunmalar ise sınırlı.

Böyle demokrasi mi olur?

Böyle demokrasi mi savunulur?

Böyle hukuk mu olur?

Hatta böyle insanlık mı olur?

Böyle vicdan ise hiç olmaz!

 

“Söz savunmanın” olmalı.

Sadece mahkemede değil.

O sanık veya şüpheli konumundakilerin de suçlamalara sınırsız yanıt verebilme hakkını kullanabilmeleri gerekmez mi?

Bir anlık empati yaptığınızda bile bu acıyı haksızlığı yüreğinizde hissedebilirsiniz.

Ama o anı ve empati yapmıyor ve sürekli kin ve nefret ile olaylara bakıyorsanız, mavi gökyüzü siyahlaşır.

İşte orada insanlık ölmüştür.

Vicdan yok olmuştur.

Demokrasi değil, faşist duygular öne çıkıp koşmuştur.

 

Hasdal Cezaevi'nde tutuklu bulunan Balyoz Davası sanıklarnını avukatları aracılığıyla basın mensuplarına dağıtılan mektuplarını okurken dalıp gidiverdim.

Ekranlarda, gazetelerde sürekli suçlamalar yer alıyor.

Peki ya savunma hakları?

46 sanığın ortaklaşa kaleme aldığı 'Hangi Hukuk' başlıklı bu mektupta, Dünyanın hiçbir ülkesinde hukuki açıdan maddi delil kabul edilemeyecek, değiştirilebilir nitelikteki sahte dijital verilerin gerekçe gösterildiğine dikkat çekiliyor. 

Ortalama 14 aydır, haksız olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmış durumda bırakılmalarını dile getiren Balyoz Davası tutuklularının açıklamasından bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ve soruyorum; bu durumda ya biz olsaydık?


"SAHTE DİJİTAL VERİLER"

Dosyada bulunan delillerin gayrı kanuni kanallarla elde edildiği savunulan mektupta, dosyada bulunan belgelerin usul yasasına göre açık ve net olarak delil niteliği taşımadığı belirtildi. Dosyadaki dijital verilerin sahte olduğu belirtilen mektupta, "Sahte dijital veriler üzerinde Islak imza var mı? Yok. Elektronik imza var mı? Yok. Kaynak bilgisayara ulaşılabiliyor mu? Hayır. Yazıcı izi var mı? Hayır. Aleyhte bir tanık ifadesi mevcut mu? Hayır. Bu belgeler hazırlanırken gören var mı? Yok. Bu dijital veriler sadece Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde delil olarak kabul edilmez" ifadesi kullanıldı.

Mektupta, "Bununla beraber gelinen aşamada savcı esas hakkında mütalaasında ısrarla ‘’11 nolu CD’nin orijinal ve son kaydının 2003 yılında yapıldığını’’ vurgulamaktadır. Ancak dijital verilerde kullanılan yazı karakteri ve kroki çizim programının, 2006 yılında üretici firma (Microsoft) tarafından dünya piyasasına sürülen Windows 2007 işletim sisteminde yer alan Microsoft Office 2007 (Office 12) sürümü ile yazıldığı ispatlanıy
or. Alınan bilirkişi raporlarıyla da teyit ediliyor" ifadelerine yer verildi.