Gülüç gecesinde gördüm o sarılışı.

Dostça.

Sevgiyle.

Kardeşçe.

 

Gözleri gülüyordu her birinin.

Neşeli.

Mutlu.

Sımsıcak.

Ve de duygusal.

Öyle sarıldılar sıra sıra.

 

O gitti öteki geldi.

Öteki gitti beriki geldi.

Hep sarıldılar.

Sarılırken eller sırtlara vurdu.

Avuç avuç.

 

Dediler ki, “Biz kardeşiz.

“Kardeşten de ötesi yok bu işin.

“Kardeşliğin renkleriyiz.

“Çünkü biz her şeyden önce insanız.

“Olumsuzlukları da iyi ve güzel örneklerle yeneceğiz.”

 

Öyle okudum yazdıkları mektubu.

Öyle görüp hissettim çünkü.

O sarılışları.

Öpüşmeleri.

Samimiyeti.

 

Renkler oynaştı gökyüzünde yıldızlara binerek.

Süzüldüler gönüllere

Sevgi serumları şırınga ederek

Orada sarı vardı, siyah vardı, lacivert vardı, kırmızı vardı, bordo vardı, yeşil vardı.

Olmayan yoktu ki.

Hepsi vardı hepsi.

Bütün renkler tuvallere “renklerin kardeşliğinin” resmini çizerken, üzülenler ise sporun kalleşliğinden beslenenlerdi.

O an öldüler!

Sevgisiz yüreklerinde yalnız kalıverdiler.