Çook eskiden “tıp” vardı.
Bu tıp bilimsel değil; şekilsel…
Kandilli başından gelip geçen Zonguldak-Ereğli-İstanbul yolcuları cennete düştükleri umuduyla pencerelere doluşup çevrenin güzelliğine dalıp giderlerdi.

 

Burası olsa olsa Avrupa’ydı.
Türkiye’de böyle bir güzellik olamazdı falan filan.
Onca güzelliklerin içinde yaşamanın şımarıklığı Kandillililer de ‘tıp’ diyerek bu otobüslerin özellikle geceleri başlarının tatlı belası olurdu. 
“Tıp!..”
Tıpın devamı “zınk”…
Zınk demek durmak demek.

 

Yolun ortasında durulur ve kıl bile oynatılmazdı.
Koskoca otobüs hava freniyle kafasını sallaya sallaya önünde durunca, keyifler gelir.
Öyle ya; koca koca otobüsleri “tıp” komutuyla “zınk” diye durduran bizdik.
Komutan da genellikle “memleketlum” lakaplı Galip İpekçi.
Memleketlum “tıp” der, memlekutlular da “zınk”ı çakar.
Kandilli başındaki o parkın dili olsa da bir konuşsa.

 

Neler neler anlatırdı ki bizlere.
O parka gitmek için evde yapılan hazırlıklar.
Cicili bicili şık kıyafetler.
Oturuşlar.
Çay ve kahve söylenişleri.
Hele ki, sürekli son türkü ve şarkıları çalan plaktan istek yapmak için garsonlara yapılan ricalar.
Rattan, Yayla’dan; Aşağı Kandilli’den kimi zaman da Kızılsu’dan kolkola yapılan yürüyüşlerle gerçekleşen buluşmalar.

 

Şu “tıp” bakar mısınız nereden nereye sürükledi bir anda beni.
Of offf !..

 

Hey gidi günler hey!
Şimdi “tıp” oyunu var mıdır ki?
Şimdi herşey sanal.
Siz hiç bilye oynayan, çember çeviren, bozuk rulmanlardan araba yapmaya çalışan, hele hele ki telden arabanın en süslüsünü “ığğnnnn” diye bağırarak sürene rastladınız mı?
Ya İstanbul taklası atan var mı?
Diyeceksiniz ki “takla atan yok ki, İstanbul taklası bilinsin”.
Yok!..

 

O eski keyifler yok.
Şimdi teknoloji ilerledi.
Bizim o “tıp” sözü bile “müşteri velinimetimdir, ne kadar çok hasta o kadar çok performans” ile yer değişti.
Hasta kesilecek müşteri.
Tıp bu ya…

Oysa bugün Ereğli sahillerindeki para tuzaklarına değinecektim sözüm ola. “Tıp” dedim Kandilli’ye gittim ve orada kaldım.
Anılar bırakmıyor ki!
Bir dalmaya gör hele.

İlçe sahillerinde özellikle çocukları harekete geçirip de anne ve babasıyla karşı karşıya bırakan oyun tuzaklarını eleştirdikten sonra bir hayli olumlu dönüşler aldım.
Yazıyı okuyan herkes “doğru” dedi.
Bu sömürü düzenine son verilmesi konusunda yetkili ve etkililerin harekete geçmesini isteyenler “bu konuda da haklısınız devam edin lütfen” sözleriyle destek verdi.
Derken….Polis evi ile Bozhane arasındaki sahil düzenlemesinde orta yere konulan ferforjeli düzenlemeye “ya iki küçük çiçeğin etrafı dev gibi ferforje ile mi çevrilir?” diye tepki gösterenler “bunu da yaz ya” derken güldüm.
“Şimdi bu haber değil ki. Komiklik sayar okuyucular. İki çiçek böcek ile harcanacak zaman yok. Ben en iyisi bu oyun parklarının bir yere toplanmasını ve her adımda seyyar satıcı işkencesinin de sona erdirilmesini isteyeyim” dedim.
İsteyenin ve önerenin bir yüzü kara.
Okumayan, anlamayan, destek olmayan ve vatandaşın sömürülmesine göz yuman ise zenci olsun.
Ne diyeyim başka.
Tıp!..
Ve geldi yine zınk!..