Bilinen bir davranıştır.

Genel seçimlerde başka, yerel seçimlerde başka partiye oy verenlere nedenini sorduğunuzda.

O başka bu başka, cevabını alırsınız.

Öyledir, yerel seçimlerde adayın kimliği, kişiliği, beşerî ilişkileri, hemşehrilik duyguları ağır basar, parti tercihi ikinci plana itilir.

Yerel seçimler kapıya dayandığına, aday adayları da genel merkezlerinden gelecek haberi beklediklerine göre.

Merakımız kasaba üzerine olup, sözü de fazla dolaştırmadan eğip bükmeden meramımıza gelirsek.

Yeni Türkiye deyip, miladını da 20 yıl öncesine dayandırıyorlar ya.

Bende, yerel yönetim anlamında yeni Türkiye söyleminden kasabalı ne anlamış diye baktım.

Kasabalı, bunu iyi anlamış! Bu dönemde kasabanın en önemli siyasi aktörü olarak şimdiki Belediye Reis’ini tek geçmiş.

Şöyle.

İlk kez 1989 yerel seçimlerinde sahneye çıkmış, yarışı ikinci bitirmiş. 94 de burun farkıyla 99 ve 2004 yıllarında ipi açık ara farkla göğüslemiş.

Ülkenin en eski, en köklü partisinin adaylarına öyle bir fark atmış ki, adeta onların siyasi hayatlarını bitirmiş, siyaset sahnesinin dışına atmış.

2009-2014-2019 yıllarındaki seçimlerde de sahnede yine o var.

Bu kez sırtına ülkenin en eski en köklü partisinin formasını giymiş. Partisini değiştirmiş ama popülerliğinde bir azalma olmamış, hatta performansını daha da artırmış çıtayı daha da yukarıya çekmiş.

2009 da yeni partisiyle yüzde 53’e yakın oy almış. Aynı oranı 2019 seçimlerinde de yakalamış.

Aradaki 2014 seçimlerinde yarışı foto finişle kaybetmiş.

Neden mi?

O yıllar, tüm dünyanın ve ülkemizin Arap baharı denilen rüzgârlardan en çok etkilendiği, Tunus’tan başlayan ekonomik ve sosyal iyimserlik esintilerinin tüm Akdeniz kıyılarını kasıp kavurduğu, Amerikan Dolarının 2,00 (yazıyla da iki) TL olduğu, dünya üzerinde oradan oraya seyahat eden sıcak paranın en fazla ülkemizde konakladığı yıllar.

Bu rüzgârı arkasına alan merkezi hükümetin ülke genelinde aldığı oy yüzde 49, kendi partisinin oyu 29, onun şahsi oyu ise yüzde 44 civarında.

Buraya kadar olan tespitler benim değil, YSK’nın kayıtlarında olanlar.

İmrenilesi, partisince gururla sahiplenilmesi gereken bir tablo.

Bu başarıya karşılık yanlışları hataları yok mudur?

Bir insan yönetici ise bedende bir can taşıyorsa hele ki bu ortamda iş yapıyorsa hata da yapacak yanlışta.

Kasabalı: yeni göreve gelenlere, rüştünü ispat etmeden arkadan dolanan fırıldaklar için” senin şeyin daha At Kapısına varmadı” der. (O zamanlar tüm kasabanın kanalizasyonu At Kapısından denize dökülürdü)

Lakin burada garip bir şey var.

Gariptir. Çünkü Başkanın en azılı muhalifleri rakipleri değil.

Sen ben bizim oğlan misali yakınındakiler.

Neden? diye sorulduğunda, herkesle kavgalı, bizi muhatap almıyor kendisini partinin üstünde görüyor gibi şeyler söylüyorlar.

Doğrudur, değildir bilemem.

Bilemem de,

Sosyal yaşam, kültür, sanat, devletten hak ettiğini alamadan verilen hizmet, çalışanlarının memnuniyeti, kasaba fabrikasının kasabayı kasabalıyı yok sayması rezaletinin her yerde dile getirilmesi gibi basit sorulara bir cevap verilmezken.

Maksat seçimi kazanmak mı? Yoksa, iş bilmeyen ama herkese gülücükler dağıtan, bazıları mesut mutlu olsun diye seçimi riske edecek bir Başkan adayının ortaya çıkartılması mı?

Öyle görünüyor ki parti içerisinde yeter ki Başkan yeniden aday gösterilmesin, seçim de kaybedilirse kaybedilsin diyen macera severler bu sefer umutlular.

Yaklaşan seçimin sonucu, sandıklardan ziyade, Genel Merkezin aday tercihi ile şekillenecek gibi gözüküyor.

Ayağa ateş ederek tehdit amacıyla öldürmeden gözdağı vermeye, halk arasında ayağa sıkmak deniliyor. Kasabaya yeni Başkan adayı olarak onun bunun lafına bakıp, bu adam artık gitsin anlayışına yenilip bir atama yapılırsa Genel Merkez yalnızca ayağına ateş etmekle kalmaz, kendi kafasına da sıkmış olabilir.

Nuri ÖZTÜRK / İzmir