Hiç bilmiyorduk! Bu kadar derin görüş ayrılığının var olduğunu…
Hiç bilmiyorduk! Kararın içeriğinden çok kararı veren “makamın” husumet yarattığını…
Yargıtay anlatmıştı ve yazmıştı. Yargıda şeffaflık nedir, ne sağlar?
Şeffaflık, her yerde ve zamanda hesap verebilirliktir.
Öncelikle halkın yargıya güveni üzerinde yararlı etkileri olduğu kanaati yaygındır.
BM Yargı Bağımsızlığı Temel İlkeleri’nde belirtilen yargı bağımsızlığı ilkesi, Bangalor Yargı Etiği İlkeleri’nde yer alan yargının hesap verebilirliği ilkesi ile tamamlanmıştır.
“Avrupa Hâkimleri Danışma Konseyi tarafından kabul edilen Görüşleri özetleyen ve düzenleyen Hâkimlerin Magna Carta’sı; hızlı, etkili ve ekonomik uyuşmazlık çözümüne erişim ile adil ve kamuya açık duruşmaya dayalı, makul bir süre içinde aleni olarak tefhim edilen gerekçeli kararların önemini vurgulamaktadır.”
Slovenya’da toplanan Avrupa Yüksek Mahkeme Başkanları Konferansında; “Yüksek Mahkeme: Alenilik, Görünürlük ve Şeffaflık” başlıklı bir demeç hazırlanmıştır.
Bu demeçle; “çağdaş toplumun adalete ilişkin beklentilerini karşılama gereği” tanınmış ve mahkemelerin açıklık ve duyarlılık göstermesinin önemi vurgulanmıştır.
Demeç; “açık ve kolay anlaşılır gerekçelendirmeye dayanan” yargı kararlarının kamu tarafından erişilebilir olması, hâkimlerin atanma sürecinin şeffaf olmasının gerekli olduğu kanaatindedir.
Demeç; yüksek mahkemelerin “hukuk devletinde adalet sorunlarının daha iyi bilinir hale getirilmesi amacıyla toplumdaki demokratik tartışmaya katılması” gerektiğini vurgulamaktadır.
Demokrasilerde; yargı ve medya arasındaki ilişkinin önemi kaydedilmiştir.
İnsan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir devlette, şeffaflık ilkesinin yargının temel bir unsuru olduğu kabul edilmiştir. Bu konunun kapsamlı bir şekilde ele alınması gerektiğini belirten Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Türk Yargıtay’ının talebiyle, yargıda şeffaflık bildirgesi taslağının hazırlanması çalışmalarına 2013 yılının ilk aylarında başlamıştır.
Yargıda şeffaflık veya yargıda gün ışığında yönetim nedir?
Kısaca; bilinmeyenin, daha doğrusu saklanan ne varsa gün ışığına çıkarılmasıdır.
Devletin halktan gizleyeceği hiçbir şey yoktur.
Yargıda şeffaflığı sağlamak üzere oluşturulmuş ilkelerle birlikte, bu ilkelerin etkili biçimde uygulanması için aranan tedbirlerin ne olabileceği altı yıllık bir süre boyunca geliştirilmiş ve 37 ülkenin mahkeme başkanları ve kıdemli yargıçlarının ortak çabaları dikkate alınarak hazırlanmıştır. Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi ile İstanbul Bildirgesi’nin Etkili Biçimde Uygulanması İçin Tedbirler; halkın kanunla kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkemece sağlanan adil yargılanma hakkına duyduğu güveni artırmayı ve güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Yargıtay’ın web sayfasında yer alan “Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi” ve “İstanbul Bildirgesinin Etkili Biçimde Uygulanması İçin Tedbirler” (Ankara 2020) soruların yanıtını barındıran içeriğe sahiptir.
Tedbirler sonunda yer alan “Açıklayıcı Not” birçok tanımı tarihsel geçmişleriyle vermektedir.
“Şeffaflık, yargı sürecinin temel bir unsurudur. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ‘‘Herkes, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir eşitlikle davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil ve kamuya açık olarak görülmesi hakkına sahiptir’’ hükmünü içermektedir. Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ise adil ve kamuya açık duruşma hakkını teyit” etmektedir.
Mademki; “Yargıda şeffaflığa ilişkin Birleşmiş Miletler Ekonomik ve Sosyal Konseyinin 2019/22 sayılı kararında üye devletler, adalet yönetimi konusunda programlarını ve yasal reformlarını oluştururken, “Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesini ve İstanbul Bildirgesinin Etkili Şekilde Uygulanması İçin Tedbirleri” göz önünde bulundurmaya davet edilmiştir. Bildirgedeki İlkeler ile Uygulama Tedbirleri, adaletin yerine getirilmesinde vazgeçilmez bir unsur olan yargıda şeffaflığa ilişkin asgari standartları belirlemiştir.”
Mademki “Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet” Sonuç Metni (Ankara/Türkiye, 2 Eylül 2021) “Yargıda şeffaflık, halkın adalet yönetimine güvenmesini ve bu güvenin sürmesini sağlamak için temel bir unsurdur” diyor…
O zaman ve o halde…
5 Ocak 2024 tarihli Valilik haberine göre; Yargıtay Başkanlar Kurulu Toplantısı için Afyonkarahisar’a gelen Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Yargıtay Birinci Başkanvekili Eyüp Yeşil, Yargıtay Birinci Başkanvekili Âdem Albayrak, Genel Sekreter Fevzi Yıldırım, Yargıtay Üyesi Ali Orhan ve Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Doğan, Vali Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı’na nezaket ziyaretinde bulunmuşlar.
Vali Yiğitbaşı, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ve beraberindeki heyeti Valilik binası önünde karşılamış. Ardından Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca Valilik Şeref Defterini imzalamış. Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca ve beraberindeki heyete teşekkür eden Vali Yiğitbaşı, heyetle Valilik makamında bir süre görüşmüş.
5 Ocak 2024 tarihli basındaki haberlere göre; Yargıtay Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkında verdiği hak ihlali kararı hakkında Afyonkarahisar’da konuşmuş.
Afyonkarahisar Valiliği’ni ziyaretinde, bir gazetecinin "Anayasa Mahkemesinin son kararıyla ilgili bir ikilem var, bu konuyla ilgili neler söyleyeceksiniz?" sorusu üzerine Yargıtay Başkanı Akarca, "Anayasa Mahkemesiyle bu sadece son olayla ilgili olarak ortaya çıkmış bir problem değil. Yani aşağı yukarı 5-6 yıldır süregelen bireysel başvuru yolunun incelenmesindeki yorum farklılığından ve Anayasa'nın durumundan kaynaklanan ve ciddi anlamda derin görüş aykırılıklarımız olduğu bir gerçek" demiş.
Hukuk, uyuşmazlıkları çözer sanıyorduk; meğer en yüksek dereceli mahkemeler arasında ayrılıklar yaratırmış. Kötü sözlerin, kötü Türkçeyle yazıldığı kararlara şaşırıyoruz ama nedenini yeni yeni öğreniyoruz. Hukuk üzerinden yapılan tartışmalarda, yargıda verilen kararlarda ortaya çıkan kızgınlıkların, olup bitenlerin nedeni varmış!
Bu ne öfke, bu nasıl Türkçe, bu nasıl bir husumet diyorduk!… Neden acaba diye soruyorduk! Ama anlaşıldı, Anayasaya ve Anayasa Mahkemesine kızgın bir Yargıtay varmış. Beş altı yıldır sürüyormuş aradaki bu husumet! Meğer Anayasa Mahkemesi ile derin uyuşmazlık Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda verdiği kararlarmış!
Sorun ne acaba sorusunu çok sorduk! Arada hukuk veya uyuşmazlıkların temel insan haklarına göre çözümlenmesinden çok öte bir sorun varmış! İki yüksek dereceli Mahkeme arasındaki asıl problem milletvekili dokunulmazlığı, hakkın ihlal edilip edilmediği gibi bir mesele değilmiş…
O yüzdenmiş, Anayasayı uygulamamanın, yok hükmünde kanuna aykırı karar vermenin, dilekçeleri işleme almamanın nedenleri ve uyuşmazlık çok çok eskiye dayanıyormuş…
Uygulanmayacağını, uygulamayacaklarını ve Anayasa Mahkemesi kararına uyulmayacağını daha başından söyleselerdi bari! Boşu boşuna başvurmazdık. Aptal gibi gözükmezdik! Beklenti içine girmezdi hiç kimse… Artık bu sefer AYM kararı uygulanır hiç demezdik.
Umutların kırılmasından öte; insan onurunun hiçe sayıldığı düzene uygun hukukta boşu boşuna beklemeyin deseydiniz iyilik etmiş olurdunuz!
Boşuna okumuşuz! Boşu boşuna “içtihat yaratan” yüksek dereceli ve kendini adli yargıda “lider” sayan -sanan- Yargıtayın karar gerekçelerini!
Öğreniyoruz aslında ve çok iyi oluyor! Herkes eteklerindeki taşı dökerse “gerçekleri” görürüz ve öğreniriz. Hakikatin ve temel insan haklarının nasıl bir tartışmayla eğilip büküldüğüne tanık olduk. Yargının hallerini, pürmelalini gördük ve öğrendik!
Özellikle Ş. Can Atalay hakkında verilen son Anayasa Mahkemesi kararları çok öğretici oldu! Ama arada iç karartıcı kararlarla, insan haklarına olanlar oldu!
Mesele Can Atalay meselesi değildi ve değildir. Yıllar sonra anlayabilirseniz, anlayacaksınız! Yargının demokratik laik, sosyal hukuk devletinin hukukla, adaletle ve vicdanla olan sınavıydı… Sınıfta kaldınız!
Bu halinizle insan haklarından sürekli uzaklaşmış olursunuz. Bu bakış açısıyla kişilerin temel hak ve özgürlükleri üzerinden kendi “derin uyuşmazlıklarınıza” dair gerekçeler yazamazsınız! Yazarsanız Anayasa ve kanunlara aykırı karar vermiş olursunuz.
Gün ışığına çıkan gerçek nedenleri, örtülü gerçekleri, kızgınlıklarınızı, gerekçeli kararlardaki tuhaflığınızı ve şaşırtıcı örneklerin imalarıyla bezenmiş hukukun, adaletin ve insan haklarının yargıdaki pürmelali neymiş göstermiş oldunuz ve gördük!
“Yargıda Şeffaflığa İlişkin İstanbul Bildirgesi” ni dikkate alarak Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi ile arasında var olduğunu anladığımız “derin” soruna eğer bir yararı olursa birkaç soru soralım:
İfade edildiği biçimiyle, yaklaşık beş altı yıldır süren aradaki yorum farklılığı nedir?
Yorum farklılığı hangi hukuki tartışmalarla, hangi kararlarla ortaya çıkmıştır?
Var olduğu söylenen ciddi anlamda derin görüş aykırılıkları nelerdir?
Böyle bir gerçeğin evveliyatında tartışılan kararlar hangileridir ve sonuçları nedir?
Hukuki tartışmaları anlatırsanız; bilgi sahibi oluruz.
Soruları açıklığa kavuşturursanız bildiklerinizi bilir olur; görüş sahibi oluruz.
Aydınlanırız, tartışmaya katılırız, fikrimizi söyleriz.
Yargıda şeffaflık ve hesap verilebilirlik adına belki yüksek dereceli hakimlerin tartışmalarına katkımız olabilir!
İstemezsiniz ama aklınızda olsun;
"Bârika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar"…