Bir canlıyı veya bir sokak hayvanını katletmek, çok acımasız çok itici zalimce bir kelime.

Ötenazi yoluyla uyanmamak üzere uyutmak, bu da yakınlarına sormayı, kendisinden yazılı beyan almayı gerektiren, zaman kaybettirici! yasa dışı bir uygulama.

Eee, bir kez yola da çıkmış oldular, gündemi bununla yeteri kadar meşgul ettiklerine, üzerinde yeterince tepindiklerine inanmış olmalılar ki, artık topu birilerine atmak veya bombayı o birilerinin kucağına bırakmanın zamanı geldi diyerek son tuşa bastılar.

Çözümü kolay buldular, infazı, katletme işini yerel yöneticilere, belediyelere devretmeyi dahiyane bir fikir, en şahane, en bitirici hamle olarak düşündüler.

Zaten belediyelerdeki çoğunlukta artık kendilerinde olmadığına göre. Onlar katil olsunlar, vebali de onların üzerinde olsun. Ayrıca yasayı uygulamazlarsa, talimatları yerine getirmezlerse zorlamak, hatta bu katletme işine direnenlere! ceza vermek, cezaevine göndermek de işin balı kaymağı olsun dediler.

Birileri muhakkak biliyordur. Ben bilemedim.

Suçsuz bir canlıyı öldürmediği için, bu acımasız suça ortak olmadığı için, ceza almak veya ceza vermek nasıl bir şey olabilir?

...........................

Kasabalı belgeli, bilgiyle donatılarak ortaya konulmuş, tekzip de edilmemiş açıklamalara göre uzun zamandır yaşam standartlarının çok altında solunum yapıyor, hiç de alışık olmadığı çevre koşullarında yaşamaya çalışıyor.

Son zamanlarda kasabadaki kanser ve benzeri ölümcül hastalıkların, normallerin dışında artış gösterdiği bir kez daha açıklandı. Hava kalitesi ölçüm istasyonunun açıkladığı verilere göre, kasabalı içinde bulunduğumuz yılın 720 saatinin 250 saatinde kötü hava solumak zorunda kalmış, hala da bu havayı solumaya devam ediyorlarmış.

Uzun zamandır kasabanın üzerine yağan yağmurları, önce kasabanın fabrikasından çıkan zehirli tozlar sarı kızılımsı dumanlar karşılıyor. Fabrika kirini pasını zehrini bu yağmurlara yükleyerek kasabanın üzerine hastalık olarak yağdırıyor.

Çevre platformu, kasaba ve çevresi adına bu tehlikeyi yaratanları, Akçakoca’dan Filyos’a kadar sıralayarak kimin bu kirliliğe ne kadar katkı verdiğini açıklamış.

Tabi bu yarışta! açık ara önde giden kasabanın fabrikasının liderliğinin de hakkını teslim etmiş.

Demek istiyorlar ki, bu kurumların, kuruluşların havayı suyu denizi, kısa anlatımla canlı yaşamını tehlikeye atmaları için yasaya ihtiyaçları yok.

Ne karışanları var ne de siz ne yapıyorsunuz canlılara zarar veriyorsunuz insanları hasta ediyorsunuz diye sorup soruşturanları.

Kasabanın vekili meseleyi meclis kürsüsüne kadar taşıyarak,

Kasabanın lösemili hasta oranı, vilayetin yüzde 60’ı seviyesindedir. Kasabada hava kirliliğine bağlı olarak vilayetin 3,5 katı oranından daha fazla kan kanserine yakalanmış hasta var demiş.

Ayrıca gerekli olan bazı ölçümlerin yapılmaması nedeniyle doğru verilere de ulaşamıyoruz, sanayi kuruluşları yeterince denetlenmiyor mu, yoksa hava kirliliğinin üzeri kapatılmaya mı çalışılıyor diye de cevabını alamadığı, hiçbir zamanda alamayacağı bir soru sormuş.

Her canlının en birincil ve öncelikli hakkı, sağlıklı yaşam hakkıdır diye öğrenmiştik, öyle öğretmişlerdi.

Demek ki kaçırmışız, son yapılan müfredat değişikliklerinde bu madde iptal edilmiş.

.......................

Tam da o saatler!

Gecenin bir ertesi güne devrildiği, yeni günden ilk saatlerin arkada kaldığı.

Uykularının en tatlı, en ağır olduğu.

Mecliste uyuyan sokak hayvanlarının uyanmamalarını sağlayacak yasasının, gururla kalkan ellerle kabul edildiği geçenin çok geç saatleri.

Yani! uyuduğumuz saatler!!!

...................

Yer, Eski Foça Balıkçı barınağı, birinci iskele.

Karanlık iskelenin üzerinde, on üç on dört yaşlarında birisi kız iki çocuk balık tutmaya çalışıyorlar.

Yanlarına yaklaşıp soruyorum.

Çocuklar bu saatte, bu karanlıkta, burada ne işiniz var?

Kendilerinden çok emin kararlı bir tavırla balık tutuyoruz diyorlar.

Kovalarının içine bakıyorum, küçük küçük beş, on tane balık suyun içinde dolanıp duruyor.

Eee,,,, bunlar çok küçük yenmez ki diyorum.

Amca, biz bunları yemek için tutmuyoruz ki, bizim evin bahçesinde uçamayan bir martımız var, o ölmesin diye, onu beslemek için tutuyoruz cevabını alıyorum.

.....................

Anlaşılan çocuk aklına bile muhtaç kaldığımız zamanlardan geçiyoruz.

 

Nuri ÖZTÜRK / İZMİR