Bu yılın temmuz ayında kasabanın kız ve erkek futbol takımlarının maddi imkansızlıklar nedeniyle liglerden çekileceği duyuruldu.

İban numarası verilmedi ama bazılarından isim isim para istendi.

Kimisi duymazdan geldi, kimisi olsa dükkân senin dedi, kimisi seçimi sen kazanmasıydın bakardık demeye getirdi, birileri de babamın vasiyeti var, bu işlere bulaşamam dedi.

Çekilme tercihi başarılarını ülkeye kabul ettirmiş kız takımından yana kullanıldı! Erkek takımına omuz veren birisi çıktı da lige devam etmesi sağlandı.

Aslını sorup, önü arkası nedir dersen, sen ben bizim oğlan kavgası veya gemici kavgası da diyebileceğimiz bir teraneydi şimdilik bitti.

.......................

Kasabalı hatırlamakta zorlanabilir, hafızalar zayıflamaya, o günler unutulmaya yüz tutmuş olabilir.

Kasabanın o zamanlardaki futbolu denilince, derinden bir iç geçirecek, heyecanlanarak o günleri anacak birileri elbette çıkacaktır. Hatta kasaba futbolunun başarısı için sahada ter dökenler kadar saha dışında da bu sevdaya kapılıp emek verenlerden bazılarını da hatırlayacaktır.

Altmışlı yılların ortalarına gelindiğinde anlaşılmıştı.

Binlerce yıllık geçmişe sahip kasabayı köklerinden değiştirecek kasabanın yeni yaşamının kasaba futbolunu da etkileyeceği.

Kasabanın ezelden beri birbirine rakip, köklü iki amatör futbol takımı Göztepe ve Güneşspor’un karşısına, tek başlarına mücadele edemeyecekleri, parası pulu olan gözü dönmüş kararlı hırslı önemli bir rakip çıktı, çıkartıldı.

Kasabanın o zamanlardaki fabrikası, şimdilerdeki eski fabrikası parasal gücüne dayanarak, kendisine sağlanan kudretin ayrıcalığıyla, kasaba dışından oyuncu devşirmekle yetinmeyip, kasaba takımlarının en iyi oyuncularını da öyle veya böyle bünyesine katıp, onları içten yıkıp, geri plana atmanın yolunu seçmişti.

Kasaba takımlarının tek çareleri kalmıştı, ezeli rekabeti bir kenara bırakıp, ebedi dostluğu öne çıkartmak. Renkler birleştirildi, zorda olsa elde kalan oyuncular tek forma altına toplandı.

Ereğlispor adıyla yola devam etme kararı alındı.

Zor zamanlar başladı, saha içindeki orantısız güç kullanımına tepki, taraftarları birleştirdi, kasabalıyı kenetledi, dayanışmaya destek vermenin manevi baskısını hisseden, futbol sahasının yolunu bilmeyen, yaşının başını almış kasabalılar, hafta sonlarında kasabanın tek futbol sahasının yoluna düşmeyi vazife kabul etti.

Kasabanın saha içinde zayıflayan gücü, sonuç ne olursa olsun saha dışındaki dayanışmayla aşılmaya başlandı.

Çok geçmedi rüzgâr tersine döndü, taraftarsız ruhsuz ve heyecansız bir takımda oynamayı eziyet kabul eden kasabanın eski fabrikasının en önemli oyuncuları hatta hocası bile tüm imkanları ellerinin tersiyle iterek birer birer kasabanın takımının yolunu tuttular.

Demem o ki, bir olmakla, birlikte direnmekle nasıl bir netice alınacağının en anlamlı örneği sergilenmişti, kararlılık ve güç birliği, saha içindeki güçsüzlüğe yenmişti.

Kasabalı zaman zaman bayrak yarışı misali takımının yönetim kurullarında da görev alırdı. Ama bazı kasabalı bu sevda için çok fazla fedakârlık yapardı.

Bu işe emek vermiş, gönül vermiş bu sevdalıları kasabalı hiç unutmadı unutmayacakta.

........................

Dr. Hüseyin Şendağ kasabaya askerlik görevini yapmak için gelmişti. Memleketi Tarsus’ta oldukça varlıklı bir ailenin evladıydı. Vatan görevini bitirince kasabadan ayrılamadı. Devlet Hastanesinin başhekimi oldu. Kasabalı önce Göztepe’nin sonrasında Ereğlispor’ un başkanlığını yıllarca ona emanet etti. Tam bir kasaba sevdalısıydı.

Saatçi İlhan (İlhan Özyağcı), Kasabalının Rıdvan Abi’si (Rıdvan Çimenoğlu) öz be öz kasabanın yerlileri, sevdalıları, evlatlarıydı. Öncelerde Güneşspor’un sonrasında kasaba takımının saha dışındaki vefakâr hizmetkarları emektarları oldular. Zaman zaman değil çoğu zaman işlerine güçlerine hatta ailelerine ayıracakları zamandan daha fazlasını, emeklerini birikimlerini kulüp işlerine ayırırlardı, takımın futbolcularını kendi evlatlarından ayrı tutmazlardı.

Kör Kemal hesaptan kitaptan iyi anlardı, kulübün parası pulu geliri gideri ona teslim edilmişti. Aslında EKİ de Kandilli’ de çalışırdı da ne zaman işe giderdi gelirdi pek kimse bilmezdi.

Yalçın Erimez o zamanlardaki kasabanın önemli kuruluşlarından Kışladaki en kalabalık üyesi olan Nakliye Kooperatifinin Müdürüydü. Esas işinin spor kulübü müdürlüğü olduğunu sanırdınız.  Erinç Özdamar fabrikada önemli bir konumda oldukça önemli bir görevdeydi. İsteseydi fabrikanın takımında yöneticilik yapar, keyfine bakar, zor sıkıntılı parasız pulsuz takımın dertleriyle uğraşmazdı. Ama o kasaba sevdalısıydı kasabanın evladıydı.

Koca Usta (Hulusi Göktan) kabzımallık, nakliyecilik benzeri bir iş yapardı. Bu meslek hem zamanlama hem de dikkat isterdi disiplin gerektirirdi. Usta (çoğu kişi böyle bilir böyle söylerdi) Mesleği için harcaması gereken zamanı, işine vermesi gereken özenin tamamını kasabanın kulübüne ve onun sporcuları için harcardı.

Tüm bu işler olup biterken, imkanlar bugünlerle kıyas kabul edilmeyecek kadar azken, kulüp nasıl yönetilirdi para nasıl bulunurdu bilemiyorum.

Sıkıntılar hiçbir zaman dışarıya sızdırılmazdı. Yılda birkaç kez yapılan konserlerle bu iş yürümezdi de kimseye de yalvar yakar avuç açılmazdı.

Zaman zaman yönetimde, çoğu zamanda saha dışında ama futbolcuların her zaman yanlarında, onların dertlerine çare olmayı onların hami’leri olmayı kendilerine vazife edinmiş artık yaşamda olmayan Aktaşlı İsmet’i, Süleyman Sarımsak’ı Dayı Dursun’u kim unutabilir.

Yine Manaş Abi’lerini (Abdürrahim Manaş), Topal Feti ’nin Ahmet gibi birçok kasaba sevdalısının emeklerini kim görmezden gelebilir.

Kasabalı takımın tüm malzemelerini taşıma sorumluluğunu üstlenen Boyacı Haydar’ın emeğine de büyük saygı duyardı.

Çünkü, o zaman sen ben o yoktu, yalnızca biz vardı.

Nuri ÖZTÜRK / İZMİR