Sen hala Samsun 216 va mı diyon, Male’de (mahalle) ne oluyo ne bitiyo haberin yok mu senin?

Ya Yücel abi arada bi kaçak maçak, 216 var, verem mi? derdin de ondan sordum, yoksa bi Samsun ver dedi. Hem mahallede ne olup bitiyomuş, ben sekiz on altı çalışıyom, valla hiçbir şeyden haberim yok diye savuşturmaya çalışsa da Hasan Soyer in büyük oğlu Bakkal Deli Yücel den kurtulması pek mümkün gözükmüyordu.

Yücel, hişşşt la senin hakketten Atamer’in evinde olandan bitenden haberin yok mu?

Abi ya Atamer’in taşınalı yıllar oldu. Evde in yok cin yok, bom boş evde ne olacak ki? Diye cevap verdi ama Yücel elindeki sigara paketini sıkı sıkıya tutarak vede yüzüne yüzüne sallayarak konuşmaya devam etti.

İşte senin aklın o kadarına eriyo, evi o kadar boş bırakırsan inler de cinler de eve dolmaz mı? sen gece on birden sonra ordan bi geçte gör bakalım, duy bakalım nele nele oluyo, diye cevap verdi.  

Gerçi sende haklısın canım, senin vardiya saatlerine denk gelmez onlar, deyince cinlerin perilerin mesai saatlerinin olduğunu, daha çok gece vardiyalarında çalıştıklarını öğrenmiş oldu.

Orta camiden yukarıya doğru çıkan yokuş Dikili yokuşudur.

Kaneri ağzından başlayan cadde hiçbir yere sapmaksızın sizi Kayabaşı altına ordan Kız Kapısına, Yenimahalle’ye biraz daha da giderseniz İstasyona kadar da götürür.

Bu yol her daim haraketlidir, geleni gideni boldur, Dikili yokuşu da caddenin en dik rampasıdır. İşte bu dik yokuşun önce ortalarına sonra sonuna doğru sağ tarafından iki yol ayrılır.  Sağ tarafa ayrılan her iki yol Akkuyu ’da tekrar birleşir.

Sağa ilk ayrılan biraz daha dikleşen yoldan giderseniz, Atamer İbrahim’in sarı bayalı iki katlı büyükçe evinin önünden de geçerek Akkuyu ’ya çıkarsınız.

Dikili yokuşunun tepesine yakın olan ikinci sapaktan saparsanız sağınıza Antik kentten bu yana ayakta kaldığı söylenen yapının halen dimdik ayakta duran duvarlarını, solunuza da Hasan Soyer’in evi ile altında bakkal işleten oğlu Yücelin Bakkalını alarak Akkuyu’ ya gelirsiniz.

Şimdi Akkuyu deyince biraz durup düşünmek lazım.

Kasabanın şimdiki gibi bol miktarda mahallesi yoktu topu topu dört beş mahallesi vardı. Buna rağmen hiçbir sıkıntı yaşanmazdı eldeki kısıtlı sayıdaki mahallelerle idare edilirdi. Yani mahalle enflasyonunun yaşanmadığı yıllardı.

İşte bu Akkuyu denilen yer veya şimdiki deyimiyle Akkuyu semti Akarca mahallesinin önemli kıymetli ve de gizemi ziyadesiyle bol bir bölgesiydi. Yerel yönetimin şimdilerdeki çalışmalarına bakıldığında günümüzde de bu önemini koruduğunu söyleyebiliriz.

Burası kasabanın hiçbir yerinde olmayan büyüklükte, siyahlı beyazlı dut ağaçlarıyla çevrili oldukça geniş bir alandı.  Dut zamanının sonuna doğru buradan geçerken hele hafiften de esen bir rüzgâr varsa, dut yağmurundan  nasibinizi almadan buradan geçmeniz pek mümkün olmazdı.

Bölgenin kasaba için ne kadar önemli olduğunu bilenler zaten bilirler, bilmeyenler adına bazı tarihi gerçekleri açıklanmakta, hatırlatmakta fayda vardır.

Ülkemizde bilinen dokuz Ayasofya’dan bir tanesi Akkuyu ’nun üç yüz, dört yüz metre alt tarafındadır, zamanında kilise olduğu bilinen Çelikel camisi buradadır.

Yatırı ile Deniz kızı ile elli metre altındaki tee antik çağdan beri dimdik ayakta duran bina duvarlarıyla, olmadı biraz daha aşağıya inerek kasabalının kilise yeri dedikleri bölgenin de buralarda olduğunu düşünüp taşları da yerli yerine yerleştirdiğinizde, hala Atamer’in evinde olup bitenlere şaşırıyorsanız bölgenin gizemli geçmişini bilmiyorsunuz demektir.

Şimdi

Kasabada neredeyse her mahallede bir kuyu varken Deniz Kızının bu Akkuyu bölgesindeki kuyudan arz ı endam etmesinde derinlerden gelen bir anlam yok mudur?

Burada bir Yatır’ın olduğu, bembeyaz sakalı, uzun boyu, bembeyaz elbisesiyle zaman zaman vede özellikle gecenin geç vakitlerinde ortaya çıktığı tüm kasabalının malumu değil midir?

Biraz çakırkeyif ötesi, sarhoştan daha ilerice hadi tam tabiriyle söyleyelim zil zurna bir halde yukarı mahallelerdeki evlerine gidenlere kendini gösterdiğini, bu kişilerle aralarında ne gibi bir muhabbetlerin geçtiğini sohbetlerinin ne kadar sürdüğünü pek bilemiyorum ama aralarının bazen iyi bazen de pek iyi olmadığını, her kasabalı iyi bilmektedir.

Gençler, Atamer’in boş evinde olan bitenlere şahit oldukça büyük şaşkınlık yaşıyorlardı. Lakin kasabanın yaşı kemale ermişleri için yaşanan olaylar gayet normaldi, çünkü orası Akkuyu idi!

Gerçekten de gece saat on bir veya on iki civarlarında (tam bir saatleri yoktu biraz daha geç olabilir!) Çelikel Camisinin hemen altındaki İbrahim Atamer’in boş evinden garip ötesi bazı sesler geliyordu.

Olay kulaktan kulağa öyle bir yayıldı ki ilk duyulduğunda binanın etrafında, yakınlarında bekleyen birkaç meraklının sayısı, sonralarda çoğaldıkça çoğaldı. Mevsimin yaz olmasından da sebep garip sesleri duyma merakı semaveri, çaydanlığı kapanın çoluk çocuk maaile efradını evin karşısındaki alana örtüleri serip çay içip çekirdek çitleme nöbetlerine kadar getirdi.

Olay çok netti, her gece olmasa da zaman zaman evden garip sesler duyuluyordu. Olay büyüdü de büyüdü türlü türlü söylentiler dillerde dolaşmaya başladı. Bazen bir çocuk sesi olduğu iddiaları, bazen inleme benzeri, zaman zamanda uğultu şeklinde duyulan sesler ahalinin merakını zirveye taşımaya yetti de arttı bile.

Hatta olası bazı olumsuzluklara karşı ambulans da itfaiye de sessiz bir şekilde beklemeye dahil edildi!

Ahalimizin kanaatine göre Akkuyu bölgesi bu tip gizemli olaylara en uygun yerdi. Geçmişten buyana bilinen bu görüş, bu son olayla birlikte iyice kanıtlanmış oldu.

Yalnız bu kadarda kalmadı kasabanın, özellikle de Akkuyu ’nun geçmişi akıllarda daha çok deşilmeye başlanmıştı.

Kasabanın derin tarihi 4500 yıl öncesine kadar gidiyordu da şimdilerde bunu 6500 yıla kadar çekmişler. Gerçi ellerinden tutan da olmadığına göre çekebildikleri kadar da geriye çekebilirler. Hiç kimsenin de bir itirazı olacağını sanmıyorum.

6500 yıl önce kasabanın her mahallesinde en az bir kuyu varken bu Deniz Kızı peşine altın kent unvanını da takıp neden Akkuyu’yu tercih etmişti?  Yaşadığı derin denizlerden dalıp kör kuyulardan karanlık dehlizlerden geçerek Akkuyu ‘daki kuyudan arz ı endam etmesinin, kendini göstermesinin oradaki Yatır Efendi hazretleriyle bir alakası var mıdır?

Gençler soruları çoğalttıkça, kasabanın görmüş geçirmiş takımı rahatsız olmaya başlamıştı, böyle şeyler çok fazla kurcalamaya gelmezdi gerçek gün ışığı gibi ortada değilmiydi?

Bu son olaya gelinceye kadar olanların kanıtına belgesine pek rastlamadık ama İbrahim Atamer’in evindeki olayın canlı şahitleri aramızdaydı.

Neyse ki mesele kısa zamanda çözüldü de Yatırı ve Kuyudan çıkacak Deniz Kızını görmek için geceleri tutulmaya başlanacak nöbetlerden vazgeçildi.

Kasabanın Baykuş ailelerinden birisi (bildiğiniz genelde geceleri uçan kuştan söz ediyorum) ki o zamanlarda gece yarıları kasabanın sessiz sakin mahallelerinde kendilerini çokça gösterirler seslerini de duyururlardı. İşte bu ailelerden birisi nasıl yaptıysa Atamer’in evinin çatısının kuytu bir yerinde yağmur oluklarının da yakınına yuvasını yapmış, yapmakla da kalmamış ailesini orada çoğaltmaya karar vermiş. Çabaları boşa gitmemiş nur topu gibi iki de yavrusu olmuş.

E bu yavrular biraz gelişip büyüyünce, gıdaya da ihtiyaçları olduğunda kalabalıktan korkan aile büyükleri bunlara zaman zaman mama taşımaktan korkmuşlardı. Bazen cıyaklama veya uluma benzeri inlemeleri, boş olan yağmur oluklarında nasıl yankı bulup aşağılardan da nasıl duyulduysa bunlar kulaktan kulağa nasıl da yayıldıysa olanlar olmuştu.

O zamanlarda olanlar bitenler öyle veya böyle çok gerilerde kaldı. Üzerinden de onlarca yıllar geçti.

Akkuyu ’nun gizemli geçmişi hakkındaki bilinen kanıtlanmış gerçeklere inanarak! üstümüze vazife olmamasına rağmen bazılarının işgüzarlık ediyorsun! sorumluluğunu ve her türlü riski alarak!

Kasabamızın sevgili Deniz kızına kendimiz için değil kasabamız adına bir istirhamda bulunmak istiyorum.

Çok Sayın, Çok Sevgili, Güzeller Güzeli, Yosun Gözlü Sırma Saçlı Deniz Kızı, Pek Muhterem Hanımefendi (Hak edipte benim unuttuğum birçok unvanınız elbette vardır, bu eksikliğimi lütfen heyecanıma veriniz)

Biliyorsunuzdur, Kasabamızın sevilen, başarılı, kasabamızın sevdalısı, bazılarının Festbaşkan (festivallerin başkanı) adıyla da bildiği Şehr- i Eminimiz,

Sizin de hayranlığınızın olduğuna inandığım Dünya starı Michael Jackson’u kasabamızda konser vermeye davet etmişti de koca dünya devi bu ricayı emir telakki etmişti. Lakin hiç hesapta olmayan şeyler olmuştu. Kasabanın kanaat önderlerinden bazıları vade bu kadarmış, kimileri ise emir büyük yerden geldi diyerek tevekkül göstermişti. Sonuçta   kaçınılmaz son gerçekleşmiş koca dev, dünya sanatçısı kasabanın kapısına gelemeden (Başkanın dediğine göre bir tarafı da eksik kalarak) hak vaki oluvermişti.

Biz faniler, bunu kabul etmekten başka bir seçeneğimizin olmadığını biliyoruz.

Şimdi Sayın Deniz kızı biz seni biliriz, sende bizi bilirsin.(senli benli olma zamanı geldi)

Lafı dolaştırmadan meramımızın ne olduğunu kendi adımıza değil, kasabamızın adına olduğunu tekrar belirterek, söyle arz etmek isterim.

Kasabamızın yerel yönetiminin başındaki seçilmiş yöneticimiz yakın zamanda yapılacak yerel seçimlerde son bir kez başkanlığa aday olacağını söyledi. Kayıt kuyutlu zabıt altına alınmıştır ki son bir kez dedi. E hal böyle olunca da bize düşen onun bu tercihine bir omuz vermektir. Çünkü son bir kez diye söz verdi.

Sen yolu izi bilirsin kim bilir kaç kez Akkuyu ’ya gelip gittin. Ha o zamanlarda nerden gelirdin, denize nerden dalardın ne kadar yorulurdun, onu bizler bilemeyiz ama, şimdi geldiğinde seni yoracak değiliz. İstersen At kapısının istersen Kız kapısından istersen Azim Konservenin oradan dalabilirsin. Sakın ha konservenin yerinde Otel levhasını görüp te geri gitme, bina orada duruyor yani kerteriz almanda bir yanlışlık olmayacaktır.

Belki dünya starı için gereken hazırlıkları tam yapamadık. Ama senin için öyle değil, Akkuyu baştan başa yenilendi. Alacalı bulacalı taşlarla sokaklar cillop gibi pırıl pırıl oldu, kısa bir zaman içinde senin (senden güzel olmasın) heykelini de kuyunun yanına koyacaklar, uzun lafın kısası geleceğinden o kadar eminiz ki geldiğinde hiçbir şeyin eksik kalmaması için Başkan büyük gayret gösteriyor.

Efsane şarkıcıyı getirememekte bizim de bazı hayati eksikliklerimiz oldu diye, itiraflarda da bulunuyormuş, belki de ondan sebep senin gelişine engel olacak, en ufak bir eksiklik kalmasın diye çok emek sarf ediyor sen de bilirsin canım, bu tip şeylere özel özen gösterir.

Fotoğrafı düşünsenize: sen gelmişsin kuyunun başına da çıkmışsın, başkan omuzuna elini atmış, hediyeler plaketler festival mangalında pişmiş taze taze hamsiler alkış kıyamet resimler fotoğraflar birbiri ardına çekiliyor, güzel bir manzara olmaz mı?

Fotoğraf demişken, artık endişelenme üzerinizdeki su kurumaz flaş yok makine yok, Foto Sadık, Foto Nazmi, Ariş Yılmaz onlara da gerek yok, fotoğraf makinası dediğin şimdilerde milletin kıç cebinde geziyor.

Bir de unutmadan söyleyeyim, gelirken heyecanlanıp aceleyle sağına soluna önüne arkana bakmamazlık etme, buralar senin geldiğin altın kentin 6500 yıl evvelki zamanlarına pek benzemiyor, dikkat et, bazı aklı evveller kasaba kıyılarına kafes balıkçılığı için kafesler kuracağız deyip duruyor, maazallah başına bir şey gelmesin.

E ben diyeceğimi dedim, bilirsin fazla naz aşık usandırır derler.

Hem biliyorsun son kez dedi.

Hadi kal sağlıcakla. Bekliyoruz.

Nuri Öztürk /Sapanca