Sözler aynı söz!
Olay yerlerine gidişler.
Nutuklar.
Sarılacak yaralar.
Kriz masaları.
Birlikte açıklamalar.
Toplumsal çığlıklar.
İyi güzel de; ya sonuç?
O yok!
Hep aynı!
Ateşin düştüğü yeri yakıyor sadece !
Bu kaçıncı film?
Kaçıncı sahne?
Kaçıncı sözler?
Sıra sıra ay yıldızlı bayraklarımıza sarılı tabutlar geçiyor önümüzden yıllardır.
Gözler yaşlı.
Yürekler de yanık !
Analar, babalar, kardeşler, askerler, polisler, herkes ağlıyor.
Ulusumuz ağlıyor.
Ağlamaya mahkum muyuz biz?
Bizi yaratan Allah “siz hep acı ve gözyaşı içinde kalacaksınız” diye mi yarattı?
Nedir bu?
Nedir bu coğrafyadaki katliamlar?
Neden ölüyor insanlar?
Ve neden öldürülüyor?
Bu katliamlar daha nereye gidecek?
Nasıl duracak?
Kim yada kimlerdir bunların sorumlusu?
Kimdir o bombaları patlatan elleri kiralayanlar?
Kimdir Türkiye’nin iç ve dış düşmanları?
Kimdir?
**
Yüce mecliste ise halkın iradesi yok.
Genel merkezlerin atadığı milletvekilleri seyir ediyor olanları.
Sadece cenazeden cenazeye koşuyorlar her şehit haberinde.
Koşularının asıl sebebi de fotoğraf karelerine girebilmek için.
Çünkü en ön sırada olmalılar.
“O da oradaydı” desinler.
O kadar !
Bir teki bile “bu saldırılara karşı çözüm üretemeyen mecliste olmamalıyım” diyerek istifayı basıp sine-i millete dönmüyor!
Aklından bile geçirmiyor ki…
Torba yasalarda maaşlara ve emekliliklere zamda birleşenler, toplumun gözyaşlarına çözüm bulmada ortalıkta hiç yoklar.
Neden mi?
İradeleri özgür olmadığından.
Varlıklarını genel başkanlarına borçlu olanlar hiç özgür olur mu?
Yaşamları icazet.
**
Çözümsüzlük kader olmamalı artık.
Alışkanlık yaratmamalı terör!
Kan gölü kurutulmalı.
Her katliamdan sonra atılan hamasi nutuklarla değil.
Çözümle… Çözümle… Çözümle…