Bilenler çok iyi bilir ve artık iyice de afişe oldu ki benim bir dostum var.
O benim dünyam.
Sevgilim.
Sevgimin bir parçası.
O’nunla o kadar mutluyum ki, anlatılamaz.
Yaşanır, yaşanır.
Dostumun meşhurluğu da çıplak denize girmesinden geliyor.
Hiç utanmıyor!
Ve çırılçıplak cup diye denize dalıyor.
Vallahi iyi yüzüyor.
Kuğu gibi diyemem ama.
Hele ben denizde iken bir dalışı var ki ardımdan.
Bırakmaz beni kimselere.
Sevda böyle bir şey galiba.
Neyse…
Bu dostumun bir de kardeşi oldu şimdi.
O’na biz “Maço” diyoruz.
Maço hormonlı gıdalardan mıdır nedir affedersiniz ama “ayı gibi” oldu.
Boy desen var.
Endam desen var.
Kalıp yerinde.
Şaka yapacağım der iken ayarını sıkça kaçırıp yaralanmalara bile sebep oluyor.
Dostum, Maço ve ben çok mutluyuz.
Hele yaz aylarında.
Alt alta üst üste.
Kış şakalarına sansür var.
Bir tek karlı havalarda stres atabiliyoruz karşılıklı.
Bahçede birbirimizi bir kovalayışımız var ki, yer gök inliyor.
Maço’ya kimi zaman yakınlarımı şikayet ediyorum “Bakın sizin tüm yiyeceklerinizi ben getiriyorum. Size benim gibi ilgi gösteren yok. En çok ben oynayıp gönlünüzü hoş ediyorum” falan diyorum.
Ben anlatıyorum her ikisi de can kulağı ile dinliyor.
Benim fişeklediklerimin ise umurlarında değil.
Sataşmamı bu kez onları hedef alarak sürdürürken “Nasıl ispiyonluyorum sizi” diyorum.
Gülüyorlar!
“Neden?” dediğimde aldığım yanıt ise müthiş!
Yanıt ne mi?
“Onlar insan değil ki. Nankörlük bilmezler. Onlar kimin elinden ekmek yediklerini asla unutmazlar! Çünkü onlara biz de baktık ve biz de mama verdik.”
Yani?
İnsan nankör!
Yani?
Köpekler vefalı.
Yani insanoğlu insan olan biz!
Nankörüz!
Vefasızız!
Kalleşiz!
Öyle mi?
Galiba öyle!..