Ereğli’nin kırsal kesimlerinde evlenme çağının geldiğine inanan delikanlı, babasının ayakkabısını çivilermiş.
Ayakkabısının çivilendiğini gören baba; “ha bizim oğlan ergenliğine girdi, artık evlenmek istiyor. Gündüzleri ev ve tarla işlerine, gece de oğluma hizmet eder” diye düşünürmüş.
Adetler yerine getirilir ve eve gelin alınırmış.
Oğlunu evlendirdiğini değil, eve gelin aldığına inanan kayınpeder ve kaynana, geline söyleyemediklerini de kendi kızlarına söyleyerek “kızım sana söylüyorum; gelinim sen anla” mesajlarını bile vererek, aile içi dirlik düzenliği sağlarmış.
Şimdi elbette ve genellikle “o eskidendi” diyoruz.
Benim dostum ise ayakkabı çivileyemedi.
Ama evden kaçtı.
Kaçış da hem ne kaçış inanılır gibi değil.
Kaçamasın diye boynundan da, belinden de bağladım ama yine de yine de zincirini koparıp kaçmış.
Ara ki bulasın.
Arayan buluyor ama.
Bulduk ve getirdik ve yeniden bağladım.
Ama dostum azmış bir kere durmaz. Azgını zincir tutamıyor.
Çelik zincirleri kırıp yine kaçmış.
Bu kez kız tarafı getirdi “bizim boncuğu rahatsız ediyor” diye.
Eyvah!
Dostun zinciri koparıp gidiyor ve çapkınlığı sarkıntılığa kadar götürüyor ve sarktığının sahibi de alıp getiriyor ta kapına kadar.
Sağolsun anlayışlıymış.
Kibarca anlattı zapt edin diye.
Özür mözür faslından sonra yine bağladım azgınlığından gözü kararmış dostumu. Bağlarken de içimden dedim ki “Bu kez nah kaçarsın”.
Yine kaçtı.
Zinciri koparamadı ama hem boynundan hem de belinden bağlanma araçlarını eli var gibi söküp atarak.
Şok oldum!
Ya bunu dostum yapamaz, peki kim yaptı?
İnanılır gibi değil !
Kız tarafı yine tuttu getirdi dostumu.
Yolda sokakta selamımız olduğu için içinden geçenleri kontrol ederek tek tek çıkıyor sözcükler dudaklarının arasından tüm kibarlığı ile.
Sustum.
Dinledim.
Dostuma bakıp bakıp “ben sana bunun hesabını sorarım” diye söylenirken, bir de fark ettim ki dostumun yanında manitası da var.
Sarı kuru bir şey.
Bir de o kadar bakımsız ki.
Kızdım “gönlünü buna mı kaptırdın” diye.
Kızın sahibi anlatıyor “Anlıyorum tamam da, abicim bahçeleri dağıtıyorlar. Aslında bizim kız buna pas vermiyor. Muhtarınkine ilgi gösteriyor ama seninki azgın durmuyor.”
Vay şıllık var!
Benim mavi gözlüme pas vermiyormuş da, illaki muhtarınki diyormuş.
Kızın sahibi “tamam sizin ki de çok güzel ama….”
Birlikte baktık dostumun çıkarttığı tasmayı.
İnceledik ve hayret ettik.
“Eli yok ki bunun çıkarabilsin” desek de boş.
Çıkarıyor işte.
Sen istediğin kadar “aklı yok” de.
Var işte var.
Aklı da var, azgınlığı da!
Kontrol edemiyorum.
Sürekli gözü dışarıda.
Çaresiz yollayacağım baba evine.
Birkaç gün hava değişimi iyi gelir diyor uzmanlar. Bir diğer çözüm ise kısırlaştırmakmış.
Of!..
Şaşırdım kaldım dostlar dostumun azgınlığından.
Çapkınlığından.
Delirmesinden.
Ne yapacağımı şaşırdım, o bağladığımda çıkardığı isyanın garip garip sesleri ise kulaklarımı tırmalıyor.
Vay başıma vay.
Bu günleri de mi görecektim ben.
Cümle aleme rezil etti beni…