Ne tat ve de ne tuz!

Yok!..

Yavan oldu herşey.

Ah nerede o eski seçimler?

Adaylar sıralanırdı televizyon ekranlarında ve yüzyüze konuşun kozlarını paylaşırken seçmenlerde bir düşünceye sahip olarak giderlerdi sandıklara.

Boğaz köprüsünün satılıp satılmamasındaki tartışmanın damaklarımızda kalan tadı ve birkaç tane lezzet daha var.

Başkanı menü yok.

Şimdi siyasetçe kaçak döğüşme var.

Korkaklar biraraya gelip siyasetin adabı çerçevesinde ve birbirlerinden “sayın” sözcüğünü de esirgemeden şöyle iki lafın belini kıramıyorlar.

Muhabbetin bile canını okudular.

Şimdi asarım keserim.

Sen şöylesin.

Öteki böyle.

Miting alanlarında cellatlığa soyunup ip atanlar bile çıktı.

Ah ah!

Nerede o eski seçimler.

Bilirdik, hangi adayın kaç kilo kültür çektiğini.

Bölgenin ve ülkenin sorunlarıyla ilgili görüş ve birikimlerini.

Tüm adaylar medyada yer alabilmek için çırpınıp durur ve sesini böyle ulaştırırdı kitlelere.

Şimdi öyle değil.

İlan tahtaları aldı medyanın yerini.

Adaylar fotoğrafları ile iki kelamlık sözlerini yayımlıyor şimdi.

Kimsenin vatandaşa ulaşma diye bir derdi kalmadı.

Hatta, “aman be köye şehre gidip ne yapacaksın?” diyen adaylar bile türedi.

Tabi ki ortada bir türeyiş olunca, işin içinde bit yeniği var.

Çünkü, atama modası yaygınlaşıp adayları partililer değil, partilerin merkezleri yönetiyor.

Bakar mısınız, bir partinin genel başkanı “önseçim veya eğilim yoklamasına saygı duyarak değiştirmeyeceğiz” diye deklere etmesine rağmen ne oldu?

Al gülüm ver gülüm.

Tepeden inme hop  listeye tecavüz.

Özünde partililerin özgür iradesine saldırmaktır bunun adı.

Ama…

Oluyor işte.

Kimseyi sevmeyenlerin kendilerini sevmesi mümkün değil ki.

Ha Ali ha Veli.

Yada Veli Ali.

Aynı tavanın şeytanlıkları tümü de.

 

Ah ah nerede o eski seçimler.

Yok bitti.

Dinazorlar yiyip içip bitirdi siyasetin demini.

Şimdi dem yok.

Demi olmayan çayın tadı olur mu?

Hikayeden izliyoruz işte hep birlikte 1 Kasım seçim sürecini.

Dostlar alış verişte görsün.

Gören de yok ya…