“Bir Akşam Ereğli’yi ben de izledim.
Ereğli’nin kültür ve sanatı ile yoğunlaşmanın doyumsuzluğunu yaşadım. Unutulan veya unutturulan kültürümüzle gurur ve onur duydum gösteriyi gerçekleştirenlerin sahneden salona gönderdikleri enerjileriyle.
Madencilerle.
Pazarcı kadınlarımızla.
Kına ve düğünlerimizle.
Hele ki türkülerimizle ısındım.
“Dıv dıv” melodisiyle oynayan gençlerin ritmik coşkularına kapılarak duygu yağmurlarına bıraktım kendimi tüm izleyenlerle birlikte o saatlerde.
Ereğli.
Ereğliliyim ben.
Ereğli’de yaşayan herkes kadar Ereğli’liyim.
Bilincimle, yüreğimle, duruşumla…
Ve düşündüm:
Ereğli, kaynaklarını hep şu festival savurganlıkları ile dışarıya çuvallarla taşıdı durdu yıllarca.
Şimdi dur!
“Dur” dediler.
Demesine dediler de, ne yapacaklarını ise bilen yok.
Sadece “Dur Ereğli’li”.
Belediyelerin gerçek kimliği “yerel yönetim” ise –ki öyle- neden yerel kültür, sanat ile ekonomiyi desteklemez ki?
İşadamlarını ve kurumları “enayi” yerine koyup “söğüşleyen belediyecilik anlayışına” lanet olsun!
Dün öyleydi, bugün de devamı olacak mı yoksa?
“Ereğli’nin kültür ve sanatının derinliğini bilen kaç kişi var” diye sorsak nasıl bir yanıt alırız ki? Hele ki, “Ben biliyorum” diyenler arasında bir de “inkarcılar” da var ise vah bu kentin haline.
Yazık!
Kültür ve sanatı ile dünyada marka kent olabilecek kadar geçmişi olan Ereğli’nin bu kimliğini en öne çıkarması kadar doğal ne olabilir.
Ama…
Bakış açısı “sen-ben” sürtüşmesine kilitlendi veya kilitlendiriliyor ise bin defa tüh be…
“Bir Akşam Ereğli’yi izlerken, ilçedeki tüm okullarda yerel kültür ve sanatı öğrenme ve tanıtma konusunda sorumlulukları bulunanlar geçti gözümden.
İçim acıdı.
Gösteri bittiğinde çıkış kapısında rastladığım İlçe Milli Eğitim Müdürüne “köylerdeki okullara gittiğimde bile başka yörelerin halk oyunlarına rastlıyorum. Buna kim dur diyecek?” diye sordum.
“Yok ki!” yanıtını aldım.
Yok da ne demek?
“Neden yok?” diye sorumu sürdürdüğümde yöresel halk oyunları bilenin olmadığını üzüntüyle vurguladı Milli Eğitim Müdürü.
Sahi öyle mi?
Galileo’dan 2 bin yıl önce dünyanın kendi ve güneşin ekseni etrafında batıdan doğuya doğru döndüğünü söyleyen felsefeci Herakliedes’in Ereğli’li olmasından bihaber olan bir toplum olmaktan kurtulmanın sırası geldi.
Herkes!
Evet herkes öncelikle Ereğli’nin tarihsel geçmişini bilmeli ve kültür ve sanatını tanıtmak konusunda kendisine görev vermelidir.
Öncelikle Milli Eğitim.
Milli Eğitim; konuyla ilgili önemli ve kalıcı adımlar atmalı ve yerel yönetim ile işbirliği yaparak geleneksel etkinliklere imza atmalıdır.
Okular arası yerel kültür ve sanat yarışmaları başlatarak, “Bir Ereğli Akşamı”nın güç birliği dalga dalga yayılmalıdır Ereğli’ye.
-Alemdar adını taşıyan mutlaka bir halk oyunu yazılıp oynanmalıdır da.
-Kestaneci Köyü.
-Gitme de dedim ocaklara.
-Gara dutun yaprağı.
-Ah a benim sömsöm yârim.
Neden halk oyununa dönüştürülmez ki?
Bir ışık çakmalı/çaktırılmalı…
Hep birlikte.
Sözde de değil, öz de!
Sımsıcak.
Doğallığımızla…
Ereğli’de Bir Akşam; sabahlara, öğle vakitlerine, beş çaylarına uzanmalı ve Baba Burnu’ndan dışarıya dalgalanmalıdır.
RABİA'YA... Şahsım ile ilgili eleştirileri (hakaret yok ise) onaylıyorum. Takma isimli Rabia ağır bir suçlama kokan ifade ile 'sen anlarsın" diye bir vurguda bulunmuş. "Anlamadım". Sahte isim ile de olsa açıklarsanız, hep birlikte öğrenmiş oluruz. Bekliyorum.