Telefon çalar ve açar!
-Nerdesin lan!
…!
-Nerdesin diyorum!
Hık, gık, mık!
-Konuşsana Allah’ın belası!
-Arkadaşlarla beraberim.
-Ben sana demedim mi iş çıkışı hemen eve geleceksin diye! Derhal konum at bana ve telefonu da açık bırak. Dinleyeceğim bakalım kimlerle oturuyorsun.
*
Adam mahcup. Birlikte oturduğu arkadaşları o’na dönmüş ve öyle bakıyorlar soğuk soğuk. Utanıyor bu hale düştüğünden. Kendini açıklama yapmaya mecbur sayıyor ve bembeyaz olmuş yüzü ile sesi titrek ve kırık bir şekilde konuşuyor.
-Karım arıyor! Çocuk hastaymış acil eve gitmem gerekiyor.
Anlıyorlar halini. Bilmiyorlar mı çektiğini. O canlı mı canlı ve yaşamın neşe kaynağı arkadaşları son dönemde iyice enerjisini kaybetmiş ve üzgün bir ruh haliyle dolaşıyor.
-Canını sıkma hastan varmış gidebilirsin. Yapacağımız bir şey var ise de ararsın.
*
Benim, senin, onun bu tür tanık olduğumuz ne çok olay var.
Görüyor ve şaşırıyorsun.
Hatta inanamıyorsun “hayır olamaz!” yorumlayarak.
Ancak oluyor.
Bunlar gerçek.
Hatta şu yazdıklarım leblebi çekirdek gibi en hafif olanları.
Ah şu cep telefonları.
İnsanların yaşamanı öyle olumlu/olumsuz etkiledi ki.
Nefes almak bile işkence oldu.
Konum at neredesin.
Yetmez!
Kamerayı aç göreceğim orayı.
Aç lan!
*
Edepsizlik sınır tanır mı?
Bir de çirkeflik işin içine girince, o kapı gidi diplomalarıyla övünen nice zavallılığı yaşayanlara Allah sabırlar versin.
Gerçi bu durumda sabır taşları bile ortadan çat diye yarılır ya!
Yani diyeceğim şu ki dostlar, şu vurgulamaya çalıştığım insanlık ayıbı o kadar yaygınlaştı ki.
Kadını veya erkeği hiç fark etmiyor.
Eğitimlisi de, eğitimsizi de bu bataklıkta koca koca çelikten örülmüş ilişkileri ve birliktelikleri yüksek fırının ateşi gibi eritip yıkmaya çabalıyor.
Yazık!
Yazığın da ötesi ya!