Tam da Kitap Fuarı okuruna/izleyicisine kavuşmuşken bu nasıl bir başlık diyebilirsiniz. Haklısınız da. Ama derim ki konuya bir de toplumu denetleme sevdasından vazgeçmeyen devlet politikaları açısından bakın. Ülkede cumhuriyetin kuruluşundan bu yana 91 yıl geçmiş. Gelin görün ki “yasak kitap” kavramı güncelliğini hep koruyagelmiş. Kitaplar toplanmış. Yazarlar, gazeteciler, tutuklanmış, bir bölümü ise faili meçhul cinayetlerin kurbanı olmuş. Günümüzde de kitabı bomba ile eş değerde tehlikeli gören siyasetçilerimiz sayıca hiç de az değil. Şiirde, romanda, öyküde uygulamaları ile evrensel yazın dünyasına parmak ısırtan sansürcüler Osmanlı dönemindeki ustalarını aratmıyorlar. Devlet erkinin hoşlanmayacağını düşündükleri şiirlerden dizeleri, roman ve öykülerden paragrafları maharetle cımbızlıyorlar. Genç beyinleri düşünen, sorgulayan, irdeleyen bir eğitimle değil, ezbere dayanan yöntemlerle yetiştirmeye özen gösteriyorlar. İlköğretimden üniversiteye dek devlet erkinin ve iktidarların kurguladığı eğitim düzeni bu. Din ağırlıklı, bilimsel metotlardan uzak, çağın gerçekleri ile bağdaşmayan bir eğitme ve öğretme sistemi. Öğrencilerine ufuk açıcı kitapları öneren öğretim elemanları, hangi kademede olurlarsa olsun bir bir ayıklanıyorlar. İster ilköğretim, lise ister üniversite profesörü olsunlar kural işliyor. Çağdaşlığın değil, biatin kültürü yükseliyor. Şimdi durup bir düşünün. Hâlâ okumakta ısrarlı mısınız? Üstelik iktidarın beğenmediği, sevmediği yazarların kitaplarını almak için onca yolu göze alıp gidecekseniz gerçekten sizi kutlarım. Hele o kitapları ailenizle, çocuklarınızla paylaşmayı düşünüyorsanız, sizi kutlamak yetmez. Siz cesur, kahraman bir okursunuz.
Söz kitap fuarlarından açılmışken kendi adıma bir itirafta bulunmak istiyorum. Ben de kitap tutkunlarından biriyim. Çocuk yaşta zehirlemişler beni. Önce öğretmenlerim. Sonra yerlisi yabancısı ile o muhteşem kitapların yazarları. Ve onların benliğimi ışıtan yapıtları. Üstelik karımla el ele verip, çocuklarıma, dostlarıma, onların çocuklarına, genç arkadaşlarıma o yapıtları tanıtmak için duraksamadan çaba gösterdik. Kaldı ki o genç insanlardan da bizler atladığımız kimi yazarı ve kitabı öğrendik. Keyifli bir alış verişti.
TÜYAP İstanbul’a nicedir gitmiyorum. İki nedeni var çok uzak, çok da gürültülü. Yaşlılığı ne denli kabullenmesem de doğa hükmünü sürüyor. İkincisi kimse alınmasın ama bu tür fuarlar biraz ticari olmaya başladı. Varın beni eskide kalmış diye suçlayın ama inanın sahaf etkinlikleri gözümü daha çok doyuruyor. Sevdiğim yazarları ve yapıtlarını seçerek aldığım için öyle uzaklara gitmem de gerekmiyor. Hem bir özrüm de var. Yabancı dilde yazılmış bir kitabı o dilden okuyabilme şansım yok. Hayatta tek kıskançlığım birkaç dili ana dili gibi okuyan insanlardır. Bir kitabı özgün dilinden okumanın keyfini bir düşünsenize. İşte bu nedenle çevirmenlere büyük saygım vardır. Çevrilmiş bir kitap almak yatıyorsa gönlümde önce çevirmenine bakarım. İnandıklarımdan biriyse duraksamadan alırım. Aksi halde o kitabı okumak için yanıp tutuşsam da almam, alamam…
Belki de yazımın başlığı şöyle olmalıydı: “Yeni Türkiye’de Kitaba Gereksinim var mı?” Bana sorarsanız yok. Öyle ya! Nasıl olsa halkı yönetenler her konuda uzman. Her mesele için çözümleri var. Dinleyin konuşmalarını, okuyun hayat felsefelerini, büyüklerin tehlikeli gördükleri kitapları çıkarın elinizden. Vatanını seven, dinine bağlı uslu yurttaşlar, yakında paketlenecek medya yasasından, yine ahlaki duruşunuz göz önüne alınarak hazırlanan sosyal medya yasasından hür mü hür basından, okuma beğeninizi bolca karşılayacaksınız. Üstelik kitaba vereceğiniz para da cebinizde kalsın.